Twilight
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 15. Bölüm (Cullen'lar)

Aşağa gitmek

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 15. Bölüm (Cullen'lar) Empty Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 15. Bölüm (Cullen'lar)

Mesaj tarafından Admin Çarş. Tem. 14, 2010 6:14 pm

15.Cullen’lar

Hava bulutlu ama yumuşaktı ve güneşin tatlı ışıltısı beni
uyandırdı.Kolum gözlerimin üzerinde,sersemlemiş bir
durumdaydım.Hatırlamam gereken bir şey vardı.Belki biraz daha uykum
gelir diye sızlanarak öteki tarafa döndüm.Sonra Birdenbire bir gün önce
yaşadıklarım geldi.
"Aa!" O kadar hızlı yerimden doğruldum ki başım döndü.
"Saçların ot yığınına benzemiş;ama hoşuma gitti."Boğuk sesi köşedeki
sallanan sandalyeden geliyordu.
"Edward! Burada kalmışsın!" Dedim.Hiç düşünmeden kendimi odanın diğer
ucundaki,kucağına attım.Düşüncelerim hareketlerimi yakaldaığı anda
donakaldım;bu kontrol edilemeyen sevincim karşısında şaşkındım.Çizgiyi
aşıp aşmadığımdan emin olmak için ona baktım.
Ama o gülüyordu
"Tabii ki," diye cevap verdi.Şaşırmıştı ama halinden memnun
görünüyordu.Elleriyle sırtımı okşadı.
Başımı dikkatlice omzuna yasladım,teninin kokusunu içime çekiyordum.
"Bunun bir rüya olduğundan emindim"
"Hiç de yaratıcı değilsin," dedi alay edercesine.
"Charlie!" dedim onu hatırlayarak.Tekrar düşünmeden kucağından atladım
ve kapıya koşmaya başladım.
"Bir saat önce çıktı.Hayal kırıklığına uğradığımı itiraf
etmeliyim.Gitmeye kararlı olsan da seni durdurmaya yetecek tek şey bu
mu?"
Olduğum yerde kaldım,içimden ona doğru dönmek geliyordu ama henüz
dişlerimi fırçalamamıştım.
"Genelde sabahları aklın bu kadar karışık olmazdı." dedi.Ona doğru
dönmem için kollarını açtı.Bu karşı konulamaz bir davetti.
"Bana bir dakika ver." "Bekliyorum."
Hemen banyoya gittim,duygularımı çözemiyordum.Kendimi
anlayamıyordum.Aynadaki yüz bana tamamen yabancıydı,gözlerim
parıldıyordu,yanaklarımda heyecandan oluşmuş kızarıklıklar vardı.Dişimi
fırçaladıktan sonra birbirine girmiş saçlarımı düzeltmekle
uğraştım.Yüzümü soğuk suyla yıkadım ve düzenli düzenli nefes almaya
çalıştım.Ama bunda pek başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim.Koşar
adımlarla odama geri döndüm.
Edward'ın burada oturması,beni bekliyor olması mucize gibiydi.Bana
doğru uzandığında kalbim hızlı hızlı atmaya başladı.
"Hoşgeldin" dedi mırıldanarak ve beni kollarının arasına aldı.
Bir süre beni kollarının arasında okşadı.Bir an kıyafetlerini
değiştirdiğini ve saçlarının taranmış olduğunu fark ettim.

"Gidip geri mi geldin sen?" diye sordum yeni giydiği tişörtün yakasına
dokunarak.


"Geldiğim kıyafetlerle dışarı çıkamazdım sonra komşular ne derdi?"
Suratımı astım.
"Çok derin uyuyordun,hiçbir şey kaçırmadım." Gözleri parlıyordu.
"Sayıkladın."
"Ne duydun?" dedim söylenerek.
Altın rengi gözleri yumuşadı."Beni sevdiğini söyledin."
"Bunu zaten biliyordun. dedim başımı eğerek.
"Bunu duymak çok güzeldi."
Yüzümü omzuna gömdüm.
"Seni seviyorum." diye fısıldadım.
"Sen artık benim hayatımsın."diye cevap verdi.
O an için söylenilebilecek başka hiçbir şey yoktu.Oda yavaş yavaş
aydınlanırken sallanan sandalyede bir ileri bir geri gidip geldik.

“Kahvaltı zamanı” dedi sonunda. Bunu , benim insani zayıflıklarımı
hatırladıgını ispatlamak için söylemişti.
Ellerimle boynumu sıkıca tuttum ve kocaman gözlerle ona baktım.Yüzünden
bir şaşkınlık ifadesi daha geçti.
“Şaka yapıyorum!”dedim gülümseyerek.”Bir de benim rol yapmadıgımı
söylüyorsun.”
Sinirli bir şekilde kaşlarını çattı. “Buhiç komik değildi.”
“Bence çok komikti ve bunu sende biliyorsun.”Affedildiğimden emin olmak
için dikkatlice bal rengi gözlerine baktım.Öyle görünüyordu
affedilmiştim.
“Başka bir şekilde söyleyeyim mi?” dedi.”İnsanlar için kahvaltı zamanı”
“Ha. Tamam”
Beni sert omuzundan o kadar hızlı ve yumusak bir şekilde kucagına
kaydırdı ki nefesim kesildi.İtirazlarıma kulak asmadan beni
merdivenlerden asagı rahatlıkta tasıdı ve bir sandalyenin üzerine
oturttu.
Mutfak aydınlık ve mutlu görünüyordu; sanırım benim ruh halimde buraya
da yansımış.
“Kahvaltıda ne var?” diye sordum memnuniyetle.
Bu soru onu biraz şaşırttı.
“Hımm bilmem ki.Ne yemek istersin.?”diye sordu kaşlarını çatarak.
Gülerek yerimden sıçradım.
“Sorun değil başımın çaresine bakarım.Beni avlanırken izle.”
Bir kase ve bir kutu mısır gevreği buldum.Sütü boşaltıp bir kaşık
aldığımda gözlerinin üzerimde oldugunu hissedebiliyordum.
“Bir şey ister misin?” diye sordum nezaketen.
“Sadece ye Bella.”dedi gözlerini devirerek.
Masaya geçtim ve kaseden bir kaşık alırken ona baktım. O da bana bakıyor
, her hareketimi inceliyordu.Bu beni kendime getirdi.Konuşmak ve onun
dikaktini dagıtmak için ağzımdakini yuttum.
“Bugun programda ne var?” diye sordum.
“Hmm..” Bana bir cevap bulmaya çalışırken onu seyrediyordum. “Ailemle
tanışmaya ne dersin?”
Yutkundum.
“Şimdi de korkuyor musun?” Sesi ümit doluydu.
“Evet.”diye itiraf ettim.Bunu nasıl inkar edebilirdi. Zaten gözlerimden
okunuyordu.
“Merak etme” dedi sırıtarak.”Ben seni korurum.”
“Ben onlardan korkmuyorum”dedim “Beni..sevmeyeceklerinden
korkuyorum.Benim gibi birini…onlarla tanışmak için eve getirecegini
şaşırmayacaklar mı? Benim onlarla bildiklerimden haberleri var mı?”
“Onlar herşeyi çoktan biliyorlarçHatta dün iddiaya bile girmişler.”dedi
gülümseyerek.”Benim seni geri getirip getiremeyecegim üzerine bir
iddaa. Ama ben hala Alice’in söylediklerine karşı nasıl iddiaya
girdiklerini anlamadım. Ne olursa olsun bizim ailede sırlar yoktur.
Zaten bu,benim insanların akıllarını okumam ve Alice’in gelecegi
görmesiyle hiç de mümkün olmuyor.”
“Jasper’da mideni deşmek konusunda seni tedirgine diyor bunu unutma.”
“Bunu fark etmişsin”dedi gülerek.
“Ben bunu hep yaparım.” Dedim omuz silkerek. “Peki Alice benim geldiğimi
gördü mü?”
Buna tepkisi tuhaftı.”Onun gibi bir şey.” Dedi huzursuzca.Hemen başını
çevirdi , gözlerini göremedim.Merakla ona bakıyordum.
“Bunun ne önemi var?”dedi bana gülerek ve kahvaltıma küçümser bi bakış
attı.”Doğrusunu söylemek gerekirse hiç de iştah açıcı gözükmüyor.”
“Bu öfkeli gri ayı değil tabi…” dedim bana ters ters bakmasını
görmezlikten gelerek.Alice ile ilgili konuştugumda neden böyle bir cevap
verdigini merak ediyordum.Aceleyle mısır gevregini yemeye başladım
Mutfağın ortasında Adonis heykeli gibi durmuş ,boş boş arka camdan
dışarı bakıyordu.
Sonra gözleri tekrar bana döndü ve yüzünde yine o can alıcı gülümseme
belirdi.
“bence sen de beni babanla tanıştırmalısın.”
“Seni tanıyor.” Dedim
“Yani erkek arkadaşın olarak demek istedim.”
Şüpheyle ona baktım.”Neden?”
“Sizde adet bu değil midir?”diye sordu masumca.
“Bilmiyorum.”Burada her zamanki biriyle çıkma kurallarını
uygulanmıyordu.”Buan hiç gerek yok.Senin..yani benim için rol yapmak
zorunda kalmanı istemem.”
Yüzünde sabırlı bir tebessüm vardı.”Rol yapmıyorum.”
Kasenin etrafında kalan mısır gevreklerini kaşıgımla topladım ve
dudagımı ısırdım.
“Charlie’ye erkek arkadaşın oldugumu söyleyecek misin , söylemicek
misin?” diye sordu
“Sen benin erkek arkadaşım mısın?” Charlie , Edward ve erkek arkadaş
sözcükleri aynı odada ve aynı zamanda düşünmek ürpermeme neden oldu.
“Kabul etmek gerekirse erkek arkadaş lafı az kalır.”dedi
“Bence sen bundan daha fazlasısın.”diye itiraz ettim masaya bakarak.
“En ince detayları ona söylemek zorunda değiliz.”Soğuk ve zarif
parmağıyla çenemi kaldırmak için masanın üzerine eğildi.”Ama burada
neden bu kadar sık dolaştığımı ona açıklamamız gerekebilir.Şef swan’ın
benim için uzaklaştırma emri çıkarttırılmasını istemem.”
“Gerçekten bırada olacak mısın?”diye sordum heyecanlı bir şekilde.
“Beni istedigin sürece.”dedi
“Seni her zaman isteyecegim.Sonsuza kadar.”
Masanın etrafında yavaşça yürüdü, birkaç adım ileride durdu, yanagıma
dokunmak için elini uzattı.Yüz ifadesinden hiçbirşey anlaşılmıyordu.
“Bu senü üzüyor mu?”diye sordum
Cevap vermedi.N ekadar oldugunu ölçemediğim bir süre boyunca gözlerime
baktı.
“Bitirdim mi?”diye sordu sonunda.
"Evet" dedim yerimden sıçrayarak.
"Hadi giyin ben burada bekleyeceğim
Ne giyeceğime karar vermek zordu.Acaba vampir erkek arkadaşının
ailesiyle tanışmaya giderken nasıl giyinileceğiyle ilgili yol gösteren
bir kitap var mıydı? Erkek arkadaş lafını kendi kendime söyleyebilmek
rahatlatmıştı.Daha önce bundan utanıyordum.
Sahip olduğum tek etek olan uzun haki yrenkli etekte karar
kıldım,günlük bir şeydi.Üzerine daha önce beğendiğini söylediği koyu
mavi bluzumu giydim.Aynaya göz attığımda saçımın asla şekle
girmeyeceğine karar verdim ve atkuyruğu yaptım.
"Pekala" dedim merdivenlerden zıplayarak inerken. "Düzgünce giyindim."
Merdivenlerin sonunda beklediğimden daha yakın bir yerde duruyordu,ona
çarptım.Beni omuzlarımdan kavradı,kendinden biraz uzak tuttu ve sonra
sımsıkı sarıldı.
"Yine hatalısın" diye fısıldadı kulağıma. "Üzerindekiler hiç düzgün
değil,kimsenin bu kadar kışkırtıcı olmaya hakkı yok,bu hiç adil değil."
"Nasl kışkıtrıcı" diye sordum.
"Üzerimi değiştirebilir..."
Başını sallayarak iç geçirdi."Çok gülünçsün" Soğuk dudaklarını hafifçe
alnıma bastırdı ve oda etrafımda dönmeye başladı.Nefesinin kosu
düşünmemi imkansızlaştırıyordu.
"Beni nasıl kışkırttığını anlatayım mı?" dedi.Bu cevap verilmesi
beklenmeyen bir soruydu.Parmakları yavaşca ensemde geziniyor,nefesi
gittikçe hızlanıyordu.Ellerim göğsünde gevşek bir şekilde duruyordu
tekrar başımın döndüğünü hissdiyordum.Başını hafifçe eğdi ve ikinci kez
soğuk dudaklarıyla dikkatle dudaklarıma dokundu.
Sonra ben yere yığılır gibi oldum.
"Bella?" dedi beni kaldırmaya çalışırken.
"Beni..bayılttın."diyerek onu suçladım.Başım dönüyordu. "Ben seninle ne
yapacağım?" diye söylendi. "Dün seni öptüm,bana saldırdın! Bugün
üzerime bayıldın
Güçsüz bir şekilde güldüm.Başım dönerken kollarından destek alıyordum.
"Herşeyde iyi olmak bazen fazla oluyor."dedi
"İşte bütün sorun bu." Hala başım dönüyordu. "Sen fazla iyisin.İyiden
de öte iyisin."
"Kendini hastamı hissediyorsun?" diye sordu. Beni daha öncede böyle
görmüştü.
"Hayır bu öyle bir bayılma değil.Ne olduğunu bilmiyorum." Özür
dilercesine başımı salladım. "Sanırım nefes almayı unuttum."
"Seni bu durumda hiçbiryere götüremem.
"Ben iyiyim" diye ısrar ettim "Ailen zaten benim kaçık olduğumu
düşünecek ne fark eder ki?"
"Söylediklerimi bir süre düşündü. "Yüzündeki bu renk hoşuma gidiyor"
dedi beklenmedik bir şekilde.Bu çok hoşuma gitmişti,daha fazla kızardım
ve başımı çevirdim.
"Bak şuan yapmak üzere olduğum şeyle ilgili elimden geldiği kadar
düşünmemeye çalışıyorum , bu yüzden bir an önce gidebilir miyiz?”diye
sordumç
“Şimdi sen bir ev dolusu vampirle tanışacagın için değil de,seni
beğenmeyeceklerini endişelendiğin iiçin endişelisin öyle mi?”
“Bu doğru,”diye cevap verdim hemen.Bu sözcüge bu kadar kolay
kullanmasının üzerimde yarattığı şaşkınlığı saklamaya çalıştım.
“İnanılmazsın,”dedi basını sallayarak.
Kasabanın merkezinden ayrılırken onun nerde oturdugu hakkında hiçbir
fikrim olmadıgını farkettim.Calawalı Nehri’nin üzerindeki köprüden geçtik,yol kuzeye doğru
kıvrılıyor önünden geçtiğimiz evlerina rasındaki mesafe açılıyor ve
boyutları gittikçe büyüyorduçBütün evleri geride bırakıp sisli ormanın
içine daldık.Soru sormakla sabırlı olmak arasında gidip geliyordun,sonra
aniden toprak bir yola girdik.Bu yok çalıların arasından neredeyse
gözükmüyordu.Yoli yaşlı ağaçların arasından bir yılan gibi kıvrılırken
orman ger iki taraftan da yolu işgal etmiş, saadece birkaç metre önünü
görmene izin veriyordu.
Birkaç mil yol aldıktan sonra ağaçlar seyrelmeye başladı,ufak bir çayıra
geldi,yoksa burası sadece çimenlik bir arazi miydi?”Ormanın karanlığı
azalmıştı çünü altı sedir ağacı geniş dallarıyla yarım dönümlük bir
alanı gölgede bırakıyordu.Ağaçlar koruyucu gölgelerini aralarından
yükselen evin duvarına düşüyordu,ilk katı çevreleyen verandaya eski bir
görüntü veriyorduç
Ne beklediğimi bilmiyordum ama beklediğim şey kesinlikle bu
değildi.Ev,herhanhi bir zaman dilimine ait görünmüyordu, çok zarif ve
muhtemelen yüz yasındaydı. Üç katlı ve dikdörtgen planlıydı ,, yumusak ,
soluk bir beyaza boyalıydı. Kapılar ve pencereler orijinal yapının bir
paröalarıydı ya da mükemmel bir restorasyonun. Görünürdeki tek araba
benim kamyonetimdi. Ormanın derinliğinde saklı nehrin sesini
duyabiliyordum.
“Vay!”
“beğendin mi?” dedi gülümseyerek.
“Burasu..büyüleci bir yer..”
At kuyrugunu cekerek kıkırdadı.
“Hazır mısın?” diye sordu kapımı açarken.
“Değilim, hadi gidelim.” Gülmeye çalıştım ama boğazımda takılı kladı.
Gergin bir şekilde saçlarımı düzelttim.
“Harika görünüyorsun.”Hiç düşünmeden rahatça elimi tuttu.Koyu
gölgelikten yürüyerek verandaya çıktık. Gerginliğimi hissettiğini
biliyordum, başparmagıyla elimin arkadasını yavaş yavaş okşuyordu.
Kapıyı benim için açtı
İçerisi co kdaha sasırtıcııydı ,evin dısından daha az tahmin
edilebilirdi.Çok aydınlık , ferah ve büyüktü.Burası önceden birkaç
odadan olusuyordu ama büyük bir alan yaratmak için duvarı yıkmışlardı.
Güneye bakan duvar boydan boya camdı, sediir ağaçlarının gölgelerinin
ardından çayor, geniş bir nehre doğru uzanıyorduç Odanın batısını büyük
oyma bir merdiven kaplıyordu.Duvarlar,sivri taban , tahta zemin ve kalın
halılar beyazın bütün değişik tonlarındaydı.
Bizi karşılamak için gelen Edward’ın annesiyle babası kapının hemen
solundaki büyük piyanonun dutduğu yükseltide bizi bekliyordu
Tabii ki doktor Cullen’ı daha önce görmüştüm, ama gençliğinden ve şoke
edici mükemmel görüntüsünden etkilenmemel elimde değildi. Yanındaki
sanırım Esme’ydi ,ailenin görmediğim tek üyesi oydu.Onun da diğerleri
gibi soluk ve güzek hatları vardı.Kalp şeklindeki yüzü, iri dalgalı
karamel renkli saçlarıyla bana , sess,z sinema dönemindeki kadın
oyuncuları hatırlattı. Ufak tefek, zayıf ama bir deri bir kemik değil ,
diğerlerinden daha topluydu. Her ikiside evin renklerine uyan açık
renkli günlük kıyafetlerler giymişlerdi.Hoşgeldin dercesine
gülümseyorlardı ama bize doğru yaklaşmıyorlardı. Sanırım beni korkutmaya
çalısıyorlardı.
“Carlisle , Esme.”Edward bi an duraksadı. “ Bu bella.”
“Hoş geldin Bella.”Carlisle bana temkinli bir şekilde
yaklaşmıştı.Kararsızca elini uzattı,bende elini sıkmak için ona doğru
bir adım attım.
“Sizi tekrar görmek çok güzel Doktor Cullen.”
“Lütfen bana Carlisle de.”
“Carlisle.”dedim gülümseyerek. Kendime olan güvenim benide
şaşırtmıştı.Edward’ın yanımda rahatladığını hissedenbiliyordum. Esme de
gülümseyip elini uzatarak bana doğru bir adım attı. Soğuk ve taş gibi
eli tam beklediğim gibiydi.
“Seni tanımak çok güzel.”dedi içtenlikle.
“teşekkür ederim , bende sizinle tanıştıgıma memnun oldum.”Gercekten de
memnun olmuştum. Bu sanki bir masalla Pamuk Prenses’le tanışmak gibi
birşeydi.
“Alice ve Jasper nerede?” diye sordu Edward ama kimse cevap vermedi
çünkü bu sırada geniş mervidenin başında belirdiler.
“Selam Edward!” dedi Alice heycanla. Parlak siyah saçları ve beyaz
teniyle merdivenlerden aşağıya koşarak indi ve tam önümde zarif bir
şekilde durdu. Carlisle ve Esme ona uyaran bakışlarıyla bakıyordu ama bu
benim hoşuma gitmişti. Bu onun için doğaldı.
“Merhaba Bella!” dedi Alice, yanağımdan öpmek için bana doğru
uzandu.Carlisle ve Esme şaşkın durumdaydılar ama ben Alice beni
onayladuğı için halimden memnundum.Edward’ın yanımda gerildiğini görmek
beni şaşırtmıştı.Yüzüne baktım ama ifadesinden hiçbirşey
anlaşılmıyordu..
“Çok güzel kokuyorsun,bunu daha önce fark etmemiştim.”dedi
beniutandırarak.
Hiç kimse tam olarak ne diyecegini bilemiyordu,sonra Jasper yanıma
geldi. Uzun boylu bir aslan gibiydi. İçime ferahlı kduygusu geldi ,
burada bulunmama rağmen kendimi çok rahat hissediyordum.Edward tek
başını kaldırarak Jasper’a baktı ve o an Jasper’ın ne yapabileceğ i
aklıma geldi.
“Merhaba Bella,”dedi Jasper. Benden uzakta duruyorduielimi sıkmayacaktı.
Ama onun yanında tuhaf hissetmemek mümkün değildi.
“Merhaba Jasper.”tangaç bir şekilde gülümsedim.”Hepinizle tanışmak çok
güzek, çok güzel bir eviniz var.”diye ekledim.
“Teşekkürler”dedi Esme. “Geldiğinie çok sevindik”Bunu çok içten
söylemişti ve benim cesur oldugumu düsündügünü biliyordum.
Rosalie ve Emmett ortalıkta görünmüyordu, b,r anda diğerlerinin beni
sevip sevmediğini sordugumda Edward’ın fazla sunum imkanı hatırladım.
Carlisle’nin yüzündeki ifade beni bu düşüncelerimden uyandırdı.Edward’a
anlamlı anlamlı bakıyordu.Göz ucuyla Edward’ın başını hafifçe
salladıgını gördüm.
Kibar olmaya çalışarak başımı çevirdim.Gözlerim kapının yanındaki
yükseltide duran güzel piyanoya takıldı.bir anda çocukken kurduğum, bana
piyango çıkarsa anneme kocaman bir piyano alma hayalim aklıma
geldi.Aslında çok iyi çalmıyordu,ikinci el piyanomuzu da sadece kendisi
için çalardı ama onu çalarken izlemeye bayılırdımçÇok mutlu ve meşgul
görünürdü, o zamanlar bana “anne” dısında gizemli ve yeni biri gibi
gelirdi.Beni piyno derslerine yolalrdı ama ben de diğer çocuklar gibi
annem bırakmama izin verne kadar mızmızlanmıştım.
Esme bu dalgınlıgımı fark etti.
“Çalıyor musun?” diye sordu başıyla piyanoyu göstererek.
Hayır anlamında başımı salladım.”Hayır hemde hiç.Bu çok güzel, sizin
mi?”
“Hayır.”dedi gülerek. “Edward sana müzikle ilgilendiğini söylemedi mi?”
“Hayır,”dedim ve gözlerimi kısarak o masum yüzüne baktım.”Sanırım bunu
tahmin etmeliydi.”
Esme o narin kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı.
“Edward her şeyi yapabilir öyle değil mi?dedim.
Jasper güldü ve Esme de Edward’a sitemli bir bakış attı.
“Umarım hava atmıyorsundur, bu kabalık olur.”dedi azarlayarak.
“Sadece biraz,” dedi gülerek. Esme bu sesi duyunca hemen gevşedi ve
anlam veremediğim bir şekilde bakıştılar.Esme’nin yüzünde kendini
beğenmiş bir ifade vardı.
“Aslında Edward çok mütevazi davranıyor.”dedim
“Onun için bir şeyler çalsana Edward.”dedi onu cesaretlendirmek
istercesine.
“Sen demin gösteriş yapmanın kötü bir şey oldugunu söylememiş miydin?”
diye itiraz etti Edward.
“Her kural için bazı istisnalar yapılabilir,” dedi.
“Seni dinlemeyi gerçekten çok isterim,” dedim gönüllü bir şekilde.
“O zaman anlaştık.”Esme Edward’ı piyanoya doğru itti.Edward da beni
çekerek yanına oturttu.
Piyanoya dönmeden önce bana uzun ve anlammı bir bakış attı.
Sonra parmakları fildişi rengi tuşların üzerinde dans etmeye başlado.Oda
bir anda karışık ve hareketli bir müzikle doldu.Sadece bir çift elin
bunu çaldıgına inanmak imkansızdı.Ağzım açık onu dinlerken arkamdan
verdiğim bu tepkiye karşılık hfif gülüşmeler duyuyordum.
Edward bana hiçbirşey olmamış gibi bakıyor,müzik kesintisiz bir şekilde
çalmaya devam ediyordu”Hosuna gitti mi?” dedi göz kırparak
“Bunu sen mi besteledin?” dedim nefesimi tutarak.
“Bu Esme’nin en sevdiği şarkıdırç”dedi başını sallayarak.
Gözlerimi kapattım ve başımı salladım.
“Ne oldu?”
“Kendimi çok önemsiz hisswettim.”
Müzik yavaşlayarak çok daha yumuşak bir hal aldı ve ben şaşkınlıkla
çaldığı şeyim dün gece bana söylediği ninni oldugunu fark ettim.
“Bunu hatırladın mı?” dedi yumuşacık bir sesle.Müzik inanılmaz güzeldi
Söyleyecek bir şey bulamıyordumç
“Seni sevdiller , biliyordun.” Dedi. “Özellikle Esme.”
Arkama baktım ama koca oda bomboştı.
“Nereye gittiler?”
“Sanırım bizi biraz yalnız bırakmak istediler.”
Derin bir iç geçirdim.”Onlar beni sevdiler. Ama Rosalie ve Emmet..” Bu
endişemi nasıl anlatacağımı bilemeyerek sustum.
Yüzünü astı.”Rosalie’i merak etme.”dedi, gözlerini kocaman açmış, beni
ikna etmeye çalışıyordu.”Yanımıza gelecektir.”
Şüpheyle dudaklarımı büzdüm.”Peki ya emmett?”
“O benim bir kaçık oldugumu düsünüyor, bu doğru, ama seninle problemi
yok.Rosalie’e uyuyor.”
“Rosalie’i rahatsız eden şey ne?”Bu sorunun cevabını dıymak isteyip
istemediginden emin değildim.
Derin bi nefes aldı.”Rosaliee’i en çok zorlayan şey.. bizim ne
olduğumuz.Dışarıdan birinin gerçeği biliyor olması onun için çok zor. Ve
biraz da kıskanıyor.”
“Rosalie beni mi kıskanıyor?”diye sordum kulaklarıma
inanamayarak.Rosalie gibi nesef kesici birinin benim gibi birini
kıskandığı bie evren düşünemiyorum.
“Sen insansın.”dedi omuz silkerek.”O da insan olmak isterdi.”
“Aa.”diye mırıldandım,hala şaşkınım.”Jasper bile..”
“Bu benim hatam.”dedi”Sana söylediğim gibi , Jasper bizim hayat
tarzımızı uygalama çalışan ailedeli en son kişi.Onu senden uzak durması
konusunda ben uyardım.”
“Bunun sebebini düşündüm ve bir anda ürperdim.
“Esme ve Carlisle…?”diye devam ettim, korktuğunu anlamasını
istemiyordum.
“Onlar beni mutlu gördükleri için mutlular.Aslında Esme senin üçüncü bir
gözün olsa ya da ayakların perdeki olsa bile buna aldırmaz. Bütün bu
zaman boyunca sadece benim için enndişeleniyordu.Benim temelimde bir
eksiklik var mı diye korkuyordu çünkü Carlisle beni değiştirdiğinde çok
gençtim.O çok heyecanlı. Sana her dokunuşumda zevkten dört köşe oluyorç”
“Alice de çok heyecanlı görünüyor.”
“Alice’in kendine özgü bir bakış açısı vardur.”dedi gergin dudaklarının
arasından.
“Sen de bunu açıklamayacakısn değil mi?”
Aramızda sözsüz bir iletişim oldu.Onn benden bir şey sakladığını
bildiğimi anlamıştı.Bana hiçbir şey söylemeyeceğini de ben anlamıştım.En
azından şimdilik söylemeyecekti.
“Carlisle sana ne söylüyordu?”
Kaşlarını kaldırdı. “Bunu fark ettin değil mi?”
“Tabii ki,”dedim omuz silkerek.
Cevap vermeden önce bir süre dikkatlice bana baktı. “Bana verecek bazı
haberleri varmış, bunu seninle paylaşıp paylaşmayacağımdan emin olmadı.”
“Bana söyleyecek misin?”
“Söylemek zorundayım çünkü sen birkaç gündür ya da haftadır sana karşı
fazlasıyla korumacı davranıyorum. Benim gaddar biri olduğumu düşünmeni
istemem.”
“Sorun nedir?”
“Aslında ortada sorun yok. Alice bazı misafirlerin geldiğini
gördü.Burada oldugumuzu biliyorlar ve bizi merak ediyorlar.”
“Misafirler mi?”
“Evet..onlar biizm gibi değiller, yan av alışkanlıklarından
bahsediyorum. Muhtemelen kasabaya hiç gelmeyecekler ama onalr gidene
kadar seni gözümün önünden ayırmayacağım.”
Bir anda tüylerim ürperdi
“Sonunda mantıklı bir tepki verdiné”diye söylendi.”Kendini koruma
içgüdün olmadığını düşünmeye başlamıştım.”
Başımı çevirdim ve ferah bir odaya bakmaya başladım.
Gözlerimi takipe diyordu.”Bekledigin gibi değil, öyle değil mi?”diye
sordu, sesi kendini beğenmiş çıkıyordu.
“Hayır.”diye itiraf ettim.
“Tabut yok, köşelerde birikmiş kafatasları yok, örümcek ağlarımız da
yok.. senin için büyük bir hayal kırıklığı olmalı,” dedi muzip bir
tavırla.
Alay etmesini duymazdan geldim.”O kadar ferah ve aydınlık ki…”
Buna cevap verirken çok daha ciddiydi.”Saklamak zorunda olmadığımız tek
yer burası.”
Hala çalmakta olduğu şarkı, benim şarkım, sonuna gelmiş, son akorları
daha melankolik bir perdeye geçmişti. Son ot sessizliğin içinde
dokunaklı bir şekilde tınladı.
“Teşekkür ederim.” Dedim mırıldanarak.Gözlerimde yaşlar oldugunu
farkettim.Hafifçe gözlerimi sildim, utanmıştım.
Gözümün kenarına dokundu, silmeyi unuttuğum bir damlayı
yakaladı.Parmağını kaldırdı ve lindeki damlayı incelemeye başladı.Sonra,
o kadar hızlıydı ki bundan tam emin olamadım, parmağıbı tadına bakmak
için ağzına götürdü.
Soru soran gözlerle ona bakıyordum, gülümsemeden önce uzun uuzn bana
baktı.
“Evin diğer taraflarını da görmek ister misin?”
“Tabut yok mu?” diye sorudm. Sesimdeki alaylı ton endişe mi gizyelemedi.
Güldü, elimi tuttu ve beni piyanodan uzaklaştırdı.
“Tabut yok.” Diye söz verdi
Kocaman merdivenlere doğru yürüdük, bir elimde saten gibi yumuşak
trabzanı tutuoyrum. Merdivenlerin başındaki uzun koridor doşemeyle aynı,
bal rengi lambri kaplıydı.
“Rosalie ve Emmett’in odası… Carlisle’nin ofisi…Alice’in
odası…”Kapıların önünden geçerken eliyle işaret ediyordu.
Daha devam edecekti ama koridorun sonunda durdum.Gözlerime inanamayarak
duvarda, başımın üzerinde asılı duran suje baktım.
“Gülebilirsin.”dedi.”Aslında çok çelişkili.”
Gülmedim.Otomatik olarak elimi kaldırdım, bir parmagımı bu büyük haça
dokunmak için uzattım, koyu küf rengi duvarla tezat oluşturuyordu. Her
ne kadar bu yaşlı tahta parçasının göründüğü gibi yumuşak olup
olmadıgını merak etsem de ona dokunmadım.
“Çok eskşi olmalı”dedim
“Bin altı yüzlerin basından kalma”dedi omuz silkerek.
Ona bakmak için basımı haçtan çevirdim.
“Bunu neden burada tutuyorsunuz?” diye merak ettim.
“Nostalji olsun diye. Bu Carlisle’nin babasına aitmiş.”
“Antika mı topluyormş?”diye sordum şüpheyle.
“Hayır.Bunu kendi yapmış.Vaaz verdiği papaz evindeki kürsüsünün
duvarında asılıymış.”
Yüz ifademin şokumu ele verip vermediğimden emin değildim ama ne olur ne
olmaz diye eski haça tekrar baktım. Hemen kafamdan bir hesaplama
yaptım, bu haç üç yüz yetmiş yıldan eskiydi. Ben bu kadar yılı anlamaya
çalışırken sessizlik giderek büyüyordu.
“Sen iyi misin?” Sesi endişeli çıkmıştı.
“Carlisle kaç yaşında?”diye sordum sessizce.Onun sorusunu duymazdan
gelmiştim, hala haça bakıyordum..
“Üç yüz altmış yedi yaşını yeni kutladı,” dedi. Gözlerimde milyonlarca
soruyla ona baktım.
Konuşurken beni dkkatle izliyordu.
“Carlisle 1640 yıllarında Londra’da doğduğunu tahmin ediyor.O zamanlar
sıradan insanlar tarihi bu kadar kesin tutmuyorlarmış.Her ne kadar
Cromwell’in hükümdarlıgından hemen önceyse de..”
Konulurken beni iyice incelediği için yüz ifademi normal tutmaya
çalışıyordum.Eğer inanmaya çalışmasaydım benim için daha kolay olacaktı.
“Bir Anglikan papazının tek oğluymuş.Annesi onu dünyaya getirirken
ölmüş.Babası çok bağnaz bir adammışçProtestanlar güçlendikçe Katolik ve
diğer dinlerden olan insanlaraçektirdiği eziyetleri arttırmış. Kötülüğün
varlığına çok inanırmış. Cadılar, kurtadamlar ve.. vampirler için avlar
düzenleşmiş.” Bu sözcüğü duyduğumda donup kaldım. Onun da bunu
farkettiğinden eminim ama hiç duraksamadan konuşmaya devam etti.
“Birçok masum insanı yakmışlar, tab,, görünen gerçek yaratıkları
yakalamak hiç de kolay değilmiş.
Papaz yaşlandığında itaatkar oğlunu bu baskıcıların başına getirmiş. İlk
önce Carlisle babası için tam bir hayal kırıklığıymış, suçlama yaparken
hiç hızlı değil, kötü ruhları bulunmadıkları uerlerde görme konusunda
iyi değilmiş. Ama babasından da daha akıllı ve ısrarcıymış. Şehrin
kanalizasyonunda gizlice yaşayan, sadece geceleri avlanmaya çıkan bir
vampir gruu keşfetmiş. Canavarların sadece birer desten olmadıgı o
günlerde birçok vampir bu şekilde yaşıyormuş.
İnsanlar tırmıklarını ve fenerlerini alı Carlisle’nin vampirleri sokağa
çıkarken götürdüğü yerde beklerlermiş.Sonunda bir gün bir tanesi oraya
çıkmış.”
O kadar sessiz konuşuyordu ki, söylediklerini duymak için büyük çaba
harcıyordum.
“Sanırım yaşlı ve açlıktan zayıf bir haldeymiş. Dışarıdaki kalabalığın
kokusunu aldıgında diğerlerine Latince bir şeyler söylemiş. Sokaklarda
koşmaya başlamış, Carlisle –o zaman yirmi üç yaşında ve oldukça
hızlıymış-bu takibin başını cekiyormuş.Yaratık kolaylıkla onları geride
bırakabilirmiş ama Carlisle’ye göre çok açmış ve bu yüzden arkasını
dönüp saldırmış.Önce Carlisle’nin üzer,ne düşmüş, diğer köylüler de
arkadan geliyorlarmış bu yüxzden kendini savunmak için tekrar dönmüş.
İki kişiyi öldürmüş, üçüncüsüyle birlikte oradan sıvışmış ve Carlisle’i
sokaka kanlar içinde bırakmış.”
Bir ann durdu.Bir şeyleri düzelttiğini hissedebiliyordum,benden bir
şeyler saaklıyordu.
“Carlisle babasının böyle bir durumda ne yapacagını biliyormuş.Ceetler
yakılmalı canavar tarafından dokunulan her şey yok edilmeliymiş.Carlisle
kendi hayatını kurtarmak için akıllıca davranmış. Kalabalık canavarı ve
kurbanı kovalarken o da sokaktan sürünerek uzaklaşmış.Bir hücrede
saklanmış, yaralarının üzerinide üç gün çürük patates koymuş.Sessiz
kalıp fark edilmemesi bir mucizeymiş. İşte her şey o zaman bitmiş ve ne
hale geldiğini o zaman anlamış.”
Yüz ifademin ta olarak nasıl oldugunu bilmiyordum ama bir anda sorduç
“Kendini nasıl hissediyorsun?”
“İyiyim.” Dedim. Her ne kadar dudağımı tereddütle ısırdıysam da
gözlerimde yanan merakı görmüş olmalıydı.
Gülümsedi.”Sanırım bana soracağın birkaç sorun daha var.”
“Birkaç tane.”
Gülüşü mükemmel dişlerini ortaya çıkarttı.Elimden tuttu ve koridorun
sonna doğru yürümeye başladık.”Gel o zaman .Sana göstereyim



Alıntıdır !
Admin
Admin
Kontes
Kontes

Mesaj Sayısı : 157
Reputation : 0
Kayıt tarihi : 11/07/10
Yaş : 28
Nerden : Yalova

https://twilightserisi-tr.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz