Twilight
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 8. Bölüm (Port Angeles)

Aşağa gitmek

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 8. Bölüm (Port Angeles)  Empty Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 8. Bölüm (Port Angeles)

Mesaj tarafından Admin Çarş. Tem. 14, 2010 6:22 pm

8.Port Angeles

Jess,Charlie’den daha hızlı araba kullanıyordu,bu yüzden saat dört
civarında Port Angeles’a vardık.Uzun zamandır kız arkadaşlarımla akşam
dışarı çıkmamıştım.Östrojen seviyemiz yükseldi.Jessica,takıldığımız
çocuklar konusunda çene çalarken,rock şarkıları dinledik.Jessica’nın
Mike’la çıktığı yemek çok güzel geçmişti.Cumartesi gecesi “ilk
öpücük”aşamasına geçebileceklerini umuyordu.İçimden güldüm,buna
duyduğuma sevinmiştim.Angela dansa gidecek olmaktan çok hoşnuttu;Eric’le
pek ilgilenmiyordu.Jess,Angela’nın nasıl erkeklerden hoşlandığını
anlamaya çalışıyordu.Kıyafetler konusunda bir şey sorarak konuyu
değiştirdim.Angela bana minnetle baktı.
Port Angelas turistler için güzel bir tuzaktı.Forks’dan daha renkli ve
değişikti.Jessica ve Angela burayı çok iyi biliyorlardı,bu yüzden harika
bir manzarası olan nehir kıyısında yürüyerek vakit kaybetmek
istemiyorlardı.Jess doğruca kasabanın en büyük alışveriş merkezine
yöneldi.
Dansın yarı resmi olacağı söylenmişti;bunun tam olarak ne anlama
geldiğini bilmiyorduk.Jessica ve Angela,daha önce Phoenix’te hiç dansa
gitmediğimi duyunca şaşırdılar;hatta buna inanmadılar.
“erkek arkadaşınla filan gitmedin mi?”diye sordular Jess alışveriş
merkezinin kapısından içeri girerken.
“Gitmedim” diyerek ikna etmeye çalıştım onu.Dans etme konusunda
problemleri itiraf etmedim tabi.”erkek arkadaşım filan oladı hiç.Pek
dışarı çıkmazdım”
“neden?”
“Kimse bana çıkma teklifi etmedi”diye cevap verdim dürüstçe.
Jessica şüphelenmişti.éburda sana çıkma teklifi edenler var,”diye
hatırlattı.”ve sen onlara hayır diyorsun.”Gençler için giysiler satan
bir mağazaya girmiştik.Gece kıyafetlerini arıyorduk.
“Tyler hariç”diye mırılndandı Angela
“Efendim?”dedim.”Ne dedin? “
“Tyler herkese partiye birlikte gideceğinizi söyledi”diye açıkladı
Jessica.Gözlerinde kuşku vardı.
“Ne dedi.”Sesim boğulur gibi çıkmıştı.
“Sana doğru olmadığını söylemiştim,”diye fısıldadi Angela,Jessica’ya.
Susuyordum.Şaşkınlığım yavaş yavaş öfkeye dönüşüyordu.Ama aradığımız
reyonu bulmuştuk.Şimdi giysilerle ilgilenmemiz gerekiyordu.
“Lauren bu yüzden senden hoşlanmıyor”diye kıkırdadı Jessica,raflara göz
atarken.
Dişlerimi sıkıyordum.”Kamyonetimle onun üzerineden geçsem kendini
kazayla ilgili suçlu hissetmekten vazgeçer mi?Belki o zaman özür
dilemekten vazgeçer ve berabere olduğumuza inanır.”
“Belki”dedi Jessica gülerek.”Tabi eğer bunları sırf bu yüzden yapıyorsa”
Giysi reyonu pek geniş değildi,ama ikiside giyecek bir şeyler buldu.Ben
de soyunma kabinlerinin önünde bir iskemle bulup oturdum.Öfkemi kontrol
etmeye çalışıyordum.
Siyah,uzun,straplez,sade bir elbise ile diz hizasında mavi,askılı bir
elbise arasında kararsız kalmıştı.Ben mavi elbiseyi almasını
söyledim,göz yormaya ne gerek vardı?Angela ince,uzun vücudunu çok güzel
saran,kumral saçlarını da daha calı gösteren açık pembe bir elbise
beğenmişti.İkisine de elbiselerinin çok yakıştığını
söyledim.Beğenmedikleri elbiseleri yerlerine bırakmalarına yardım
ettim.Renee ile yaptığımız alışverişler çok daha uzun sürerdi.Seçenekler
sınırlı olunca böyle oluyordu heralde.
Ayakkabı ve aksesuarlara yöneldik.Onlar çeşitli ürünleri denerken,ben
onları izleyip yorumlarda bulundum.Ayakkabıya ihtiyacım olmasına
karşın,kendim için alışveriş yapacak havamda değildim.Tyler beni çok
öfkelendirmişti.
“Angela?”dedim tereddüt ederek.Angela o sırada bir çift yükses
topuklu,pembe ayakkabı deniyordu.Uzun boylu biriyle çıktığı için
mutluydu,böylece düz ayakkabı giymek zorunda kalmıyacaktı.Jessica
aksesuar reyonuna gitmişti.İkimiz yalnızdık.
“Evet”Bacağını yana uzattı;ayakkabının ayağında nasıl durduğuna baktı.
Biran vazgeçer gibi oldum.”güzel ayakkabılar.”
“sadece bu elbiseye uyuyor,ama bunları alacağım”dedi
“al bece.Üstelik indirime girmiş”
Gülümsedi.daha kullanışlı gözküen beyaz ayakkabıların kutusunun kapağını
kapattı.
Tekrar denedim.”Angela”
Merakla bana baktı
“şey…normal mi?...Cullen’lar…”Gözlerimi ayakkabılarına
diktim.”Cullen’larınbu kadar sık devamsızlık yapması”Bunu umursamaz bir
tavırla sormayı başaramamıştım.
“Evet.Onlar güzel havalarda kampa gidiyorlar;doktor da onlarla
gidiyor.Gezmeyi çok seviyorlar”dedi alçak sesle.Ayakkabılarını
inceliyordu.Jessica olsa bir sürü soru sorardı ama o hiçbir şey
sormadı.Angela’dan hoşlanmaya başlamıştım.
“ya”dedim.Jessica gümüş renkli ayakkabılarına uygacak bir yüzükle
yanımıza gelince konuyu kapattım.
İskeledeki küçük İtalyan lokantasında yemek yemeye karar
verdik.Alışveriş düşündüğümüz kadar uzun sürmemişti.
Jess ve Angela poşetlerini arabaya bırakıp nehir kıyısına
geleceklerdi.Onlarla bir saat sonra lokantada buluşabileceğimizi
söyledim.Bir kitapçı aramak istiyordum.İkisi de benimle gelmeye gönüllü
oldular ama gitmeleri için ısrar ettim.Kitapların arasında kendimi
kaybettiğimi,gözümün başka bir şey görmediğimi bilmiyorlardı.
Mutluluk içinde konuşarak arabaya doğru yürüdüler.Bende Jess’in tarif
ettiği yere gittim.
Kitapcıyı kolayca buldum ama aradığım böyle bir yer değildi.Vitrinde
kristaller,tütsüler ve spitüel kitaplar vardı.İçeri girmedim.Dükkanda
upuzun beyaz saçları olan elli yaşlarında bir kadın vardı.Altmışlardan
kalma siyah kıyafetler giymişti.Tezgahın arkadasın dan bana
gülümsedi.Onunla konuşmama gerek olmadığına karar verdim.Kasabada normal
bir kitapçı vardır herhalde.
İşten çıkış saati olduğu için kalabalıklaşan caddelerde dolaşmaya
başladım.O sırada müthiş bir umutsuzluk yaşadığım için geçtiğim yerlere
dikkat ettiğim söylenemezdi.Edward’ı ve Angela’nın söylediklerini
düşünmeye çalışıyordum.Bir kere,cumartesi konusunda umuda kapılmak
istemiyordum.Öncekilerden daha acı bir kalp kırıklığı yaşamaktan
korkuyordum.Başımı kaldırıp baktığımda,caddeye park edilmiş gümüş rengi
bir Volvo gördüm.Birden aklım başıma geldiAptal, güvenilmez vampir,dedim
kendi kendime.
Güneye,cam vitrinli mağazaların bulunduğu yere doğru yürüdüm.Ama oraya
vardığımda yalnızca bir tamirci dükkanı ve boş bir alanla
karşılaştım.Angela ve Jess’le buluşmamıza daha vardı,ama kendimi
toparlamalıydım.Parmaklarımla saçlarımı düzeltim ve köşeyi dönmeden önce
derin nefesler aldım.
Birden yanlış yolda olduğumu fark ettim.Burada trafik akıyordu,binalar
da farklıydı.Bir sonraki köşeye doğuya dönmeye,sahile uzanan yol bulmaya
karar verdim.
Benim yöneldiğim köşeden dört adam çıktı.İşten çıkmış olamayacak kadar
spor giyinmişlerdi.Turist olmayacak kadar da pasaklıydılar.Yaşça benden
büyük olmadıklarını fark ettim.Aralarında yüksek sesle
şakalaşıyorlar,kahkahalar atıyorlar,birbirlerine vuruyorlardı.Geçmeleri
için onlara yol verip bir an önce uzaklaşmaya çalıştım.
“Hey sen”diye bağırdı biri yanımdan geçerken.Çevrede başka kimse
olmadığına göre benimle konuşuyorlar olmalıydı.Otomatikman başımı
kaldırıp baktım.İkisi durdu,ikiside yavaşladı.Bana seslenen yirmili
yaşlarında,iriyarı,koyu renk saçlı bir tipti.Kirli tişörtün üzerine
giydiği gömleğinin düğmelerini açmıştı,yırtık kotu ve sandaletleri
vardı.Bana doğru bir adım attı.
“Merhaba”diye mırıldandım istemeden.Sonra önüme bakarak yürümeye
başladım.Arkamdan bağırarak güldüklerini duyuyordum
“hey bekle”diye bağırdı biri.Ama ben telaşla köşeyi döndüm.Hala
kahkahaları duyuluyordu.
Hava iyice kararmıştı.Az sonra arkamdan iki adamın sessizce geldiğini
gördüm.
Az önce rastladığım gruptandılar;ama benimle konuşan adam yanlarında
değildi.Daha hızlı yürümeye başladım.Yine ürpermiştim ama bunun havayla
ilgisi yoktu.Cüzdanım çapraz olarak astığım çantamdaydı.Kapkaç kurbanı
olmamak için yapıyordum bunu.Biber gazım evde bıraktığım
çantamdaydı.Cüzdanımda fazla para yoktu.Çantamı yere atıp kaçmayı
geçirdim içimden.Ama içimdeki kötü ses bana bu adamların hırsızlardan da
kötü olabileceğini söylüyordu.
Az önce yaptıkları gürültünün aksine şimdi çok
sessizdiler.Hızlanmıyor,bana yetişmeye çalışmıyorlardı.Derin nefes
al,dedim kendi kendime.Seni takip edip etmediklerini bile
bilmiyorsun.Koşmuyor,hızlı adımlarla yürüyordum;birkaç metre uzakta sağa
dönen yola bakıyordum.Adamların olabildiğince geride kalmaya
çalıştıklarını farkındayım.Mavi bir araba güneyden gelip sokağa döndü ve
yanımdan geçti.Bir an arabanın önüne atlamayı düşündüm ama tereddüt
ettim.Gerçekten peşimden gelip gelmediklerini bile bilmiyordum.
Sonunda köşeye ulaştım ama şöyle bir bakınca burasının bir binanın
arkasına açılan çıkmaz bir sokak olduğunu gördüm.Hemen dar yoldan
geçmeli ve kaldırıma çıkmalıydım.Cadde,dur işaretinin bulunduğu diğer
köşede bitiyordu.Koşsam mı koşmasam mı diye düşünürken,arkamdaki ayak
seslerini duyabiliyordum.Şimdi daha geride kalmış gibiydiler;ama
isterlerse koşup bein yakalayacaklarını biliyordum.Daha hızlı gitmeye
kalkarsamda düşeceğime emindim.Başımı hafifçe çevirip baktım,neredeyse
yirmi metre geride olduklarını görünce rahatladım.Ama ikiside bana
bakıyordu.
Ben köşeye geçene kadar geçen süre sonsuzluk kadar uzundu sanki.Düzenli
adımlar atıyordum:her adımda adamlar biraz daha geride kalıyordu
sanki.Belkide beni korkuttuklarını anlamış ve üzülmüşlerdi.Yaklaşmakta
olduğum köşeden kuzey yönüne giden iki arabanın geçtiğini görünce
rahatladım.Bu ıssız sokaktan kurtulduğumda daha çok insan göreceğime
emindim.Köşeyi döndüm ve derin bir soluk aldım.
Ve birden durdum.
Sokağın iki tarafında kapısı,penceresi olmayan kocaman duvarlar
vardı.İleride sokak lambalarını,arabaları,insanları görebiliyordum ama
hepsi bana çok uzaktı.Kaldırımda kalkalmiştım.Gruptaki iki adam duvara
yaslanmış,bana bakıyorlardı.Yüzlerinde heyecanlı gülümsemeler vardı.O
anda takip edilmediğimi anladım.
Tuzağa düşürülmüştüm.
Sanırım yalnızca bir saniye durdum,ama bu bana çok uzun bir zaman gibi
geldi.Dönüp koşarak yolun öbür ucuna geçtim.Bunun boş bir deneme
olduğunu hissediyordum.Arkamdan gelen ayak sesleri yakınlaşmıştı.
“demek buradasınız!”şişman,esmer adamın boğuk sesi o sessizlikte
yerimden zıplamama neden oldu.Karanlıkta bile bana baktıklarını
hissedebiliyordum.
“evet”diye bağırdı arkamdan bir ses ve ben yine sıçradım.”biraz dolaştık
geldik ama”
Genellikle iyi bağırırdım.Derin bir nefes alıp bağırmaya hazırlandım ama
boğazım kuruduğu için sesimin çıkacağından emin değildim.Çantamı
gerekirse vermek yada silah olarak kullanmak için boynumdan çıkardım
Şişman adam bana doğru yürümeye başladı.
“yaklaşma bana”dedim güçlü ve korkusuz olması gereken bir sesle.Ama
boğazım kurumuştu,hiç sesim çıkmıyordu
“yapma tatlım”dedi adam ve gürültülü bir kahkaha patlattı.
Kendimi olabilecek kötü şeylere hazırladım,ayaklarımı açtım,kendimi
korumak için neler yapmam gerektiğini hatırlamaya çalıştım.Avuç içinin
üzerindeki kemikle yukarı bir hamle,burnu kırmak yada bir kafa
darbesi.Parmağa göz sokmak,parmağı kıvırıp gözü çıkarmak için
döndürmek.Ve elbette kasığa tekme.Derken içimdeki olumsuz ses devreye
girdi ve hiçbir şey yapamayacağımı söyledi.Kapat çeneni!Korkuya esir
olmadan bu sesi susturmayı başardım.Yanımda birini götürmeden
gitmeyecektim.Doğru dürüst çığlık atabilmek için yutkunmaya çalıştım.
Birden köşede ışıklar göründü,bir araba az kalsın şişman adamı
eziyordu.Kendimi yola attım;araba ya duracaktı yada beni ezmek zorunda
kalacaktı.Ama gümüş araba ani bir manevra yaptı ve birkaç adım ötemde
durdu.Ön kapı açıldı.
“bin çabuk”dedi öfkeli bir ses.
Az önce yaşadığım korku kaybolmuştu;henüz sokaktan çıkmadığım halde,o
sesi duyar duymaz müthiş sıcaklık ve güveni
hissetmiştim.Bu,inanılmazdı!Hemen arabaya atladım.
Arabanın içi karanlıktı,kontrol panelinden yansıyan ışıkla onun yüzünü
güçlükle seçebiliyordum.Arabayı kuzeye doğru döndürürken;lastikler
çığlık attı;bir anda hızlanmıştık.Direksiyonu,neye uğradığını şaşırmış
olan şişman adamın üzerine kırdı.Adamlar kendilerini kaldırıma zor
attılar.
“emniyet kemerini tak”dedi.Dediğini yaptım.Sola döndü ve hızla yol
almaya başladı.
Kendimi güvende hissediyordum,nereye gittiğimizle
ilgilenmiyordum.Yaşadığım rahatlama,yalnızca adamlardan kurtulmamla
ilgili değildi.Onun kusursuz yüz hatlarını incelemeye başladım.Soluk
alıp verişlerimin normale dönmesini bekliyordum.Birden yüzünde son
derece sinirli bir ifade olduğunu fark ettim.Her an birini
öldürebilecekmiş gibiydi.
“bana kızgın mısın?”diye sordum.Sesim boğuk çıkıyordu.
“hayır”dedi kısaca ama öfkeliydi.
Sesimi çıkarmadım.O parlayan gözlerini yola dikmişti;bense onunu yüzünü
seyrediyordum.Araba birden durdu.Etrafıma baktım.Yol kenarındaki
ağaçların siluetleri dışında hiçbir şey göremiyordum.Artık kasabada
değildik.
“bela”dedi set ve kontrollü bir sesle.
“efendim”sesim kısıktı.Boğazımı teimzleyeme çalıştım
“iyi misin?”Bana bakmıyordu ama ne kadar öfkeli olduğu yüzünden
belliydi.
“evet”diye mırıldandım.
“lütfen kafamı dağıt”diye emretti.
“efendim?”
Derin bir nefes alıp verdi
“ben sakinleşene kadar önemsiz konulardan konuş”dedi.Gözlerini
kapattı,işaret ve başparmağıyla burnunun kemerini sıktı.
“peki”Beynimi zorlayıp önemsiz bir şey bulmaya çalıştım.”yarın okuldan
önce arabayı Tyler Crowley’in üzerine süreceğim”
Gözleri kala sımsıkı kapalıydı dudağı kımıldadı.
“neden?”
“herkese mezuniyet balosuna beraber gideceğimizi söylüyormuş.Ya delirmiş
yada beni az kalsın öldüreceği için özür dilemeye çalışıyor.Ben de,onun
hayatını tehlikeye atarsam,yani beraber olursak özür dilemekten
vazgeçer,diye düşündüm.Düşmana ihtiyacım yok.Tyler peşimi
bırakırsa,Lauren benimle uğraşmaktan vazgeçer belki.Anca Senra’sına
zarar verebilirim.Arabası olmasa kimseyi mezuniyet balosuna götüremez…”
“bunu duymuştum”Biraz sakinleşmişti
“duydun mu?”dedim kulaklarıma inanamayarak.Felç olur ve boynundan
aşağısı tutmazsa,mezuniyet balosuna filan gidemez!”diye homurdandım.
Edward derin bir nefes aldı ve gözlerini açtı.
“iyi misin?”
“pek değil”
Bekledim ama bir daha konuşmadı.Başını koltuğa yaslayıp arabanın
tavanına bakmaya başladı.Yüzünde sert bir ifade vardı.
“ne oldu”diye fısıldadım.
“bazen öfkem konusunda problem yaşıyorum Bela”O da
fısıldıyordu.Gözlerini kısarak camdan dışarı baktı.”ama geri dönüp
onları avlamak benim için pek iyi…”Cümlesini tamamlamadı.İleriye doğru
bakıyor,öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.”en azından kendimi buna
inandırmaya çalışıyorum”
“ya “Bu sözcük yetersizdi ama aklıma daha iyi bir cevap gelmedi.
Yine bir süre konuşmadık.Kontrol panelindeki saate baktım.Altı bucuğu
geçmişti.
“Jessica ve Angela beni merak ederler”dedim”onlarla buluşmam
gerekiyordu”
Hiçbirşey söylemeden motoru çalıştırdı,direksiyonu yumuşak hareketlerle
çevirdi ve gerisin geri kasabaya doğru yol almaya başladı.Çok hızlı
gidiyorduk.Çok geçmeden kasabanın ışıklarını göründü.Birden İtalyan
lokantasına geldiğimizi, Jessica ve Angela’nın hızlı adımlarla ve
endişeli yüzlerle ordan çıktıklarını gördüm.
“nerede olduklarını nerden…?”diye söze başladım ama sonra başımı
salladım.Kapınını açıldığını ve onun dışarı çıktığını duydum.
“ne yapıyorsun”diye sordum.
“seni yemeğe götürüyorum”Hafifçe gülümsedi ama gözleri sertti.Kapıyı
çarparak kapattı.Ben de emniyet kemerimi çözüp arabadan indim.Beni
kaldırımda bekliyordu.
“Jessica ve Angela’yı durdur da onları da takip etmek zorunda
kalmayayayım.Diğer arkadaşlarla karşılaşırsam kendimi tutabileceğimi
sanmıyorum.”
Sesindeki tehdit tüylerimi ürpertti
“Jess ve Angela!”diye bağırdım;döndüklerinde el salladım.Bana doğru
yürümeye başladılar.Yüzlerinde rahatlamış bir ifadenin yerine,Edward’ı
görür görmez şaşkınlık aldı.Bize yaklaşmadan önce tereddüt ettiler.
“nerede kaldın”Jessica’nın sesinde şüphe vardı.
“kayboldum”dedim saf saf.”sonra da Edward’a rastladım.”
“size katılmamaın bir sakıncası var mı”diye sordu Edward ipeksi,karşı
konulamaz sesiyle.Kızların yüzünde şaşkın ifadeden onun bu yönünü hiç
bilmediklerini anladım.
“şey,hayır”dedi jessica
“şey,Bela,biz seni beklerken yemek yedik özür dileriz”diye itiraf etti
Angela.
“önemli değil,aç değilim”diye cevap verdim.
“bence bir şeyler yemelisin”Edward alçak sesle emir verir
gibiydi.Jessica’ya baktı “Bu gece Bella’yı eve benim bırakmamın size bir
sakıncası var mı?Böylede o yemek yerken sizin de onu beklemenize gerek
kalmaz”dedi
“ah,sorun değil,yani sanırım…”Jessica dudağını ısırdı.,yüzündeki
ifadeden bunu isteyip istemediğimi anlamaya çalışıyordu.Ona göz
kırptım.En çok istediğim şey kurtarıcımla baş başa kalmaktı.Ona sormak
istediğim o kadar çok soru vardı ki…
“peki öyleyse”Angela,Jessica’dan daha hızlı davranmıştı.”yarın görüşürüz
Bela…Edward”jessica’nun elini tuttu ve onu Birinci Cadde’de duran
arabaya doğru sürükledi.Arabaya bindiklerinde Jess dönüp dönüp el
salladı,yüzünde meraklı bir ifade vardı.
Ben de ona el salladım,onlar gözden kaybolunca Edward’a döndüm.
“ben aç değilim”dedim yüzüne bakarak.Yüzü ifadesizdi.
“dalga geçme”
Restoranını kapısına yürüdü ve yüzünde inatçı bir ifadeyle kapıyı
itti.Görünüşe göre,tartışma bitmişti.Bende çaresiz onu izledim.
Restoran kalabalık değildi,Port Angelas’ta ölü sezondu.Restoranın sahibi
kadındı;fazlasıyla sıcak karşıladı.Bunun beni rahatsız ettiğini fark
edip şaşırdım.Benden birkaç santim uzundu ve boyalı sarı saçları vardı.
“iki kişilik masa?”Edward bunu özellikle mi yapıyordu bilmiyorum ama
sesi çok çekiciydi.Kadın bana şöyle bir bakıp başını
çevirdi.Sıradanlığım,Edward’la birbirimize dokunmamamız ve aramızdaki
mesafe onu tatmin etmişti.Bizi dört kişilik bri masaya götürdü.
Edward başını salladı.
“daha özel bir yer yok mu?”dedi kıza.Emin değildim ama kıza bahşiş
vermişti sanki.Kendisine gösterilen masayı beğenmeyen adamları sadece
filmlerde görmüştüm.
“elbette”dedi kız.O da benim gibi şaşkındı.Bizi küçük localara
götürdü.”burası nasıl?”
“harika”Edward’ın pırıl pırıl gülümsemesi kızın başını döndürmüştü
heralde.
“garson hemen sizinle ilgilenir”dedi kız ve sersemlemiş bir halle
yanımızdan uzaklaştı.
“insanlara bunu yapma”dedim Edward’ı eleştirererek.”bu haksızlık”
“ne yapmayayayım?”
“onları böyle büyüleme.Kız şimdi ne haldedir kim bilir?”kafası karışmış
gibiydi.
“yapma”dedim.”İnsanlar üzerinde yarattığın etkiyi biliyorsundur heralde”
Başını yana eğdi,gözlerinde merak vardı.”insanları büyülemek mi?”
“fark etmedin mi?Herkesin işini bu kadar kolay halledebileceğini
düşünüyor musun?”
Sorumu duymazdan geldi”Ben seni büyülüyor muyum?”
“çoğunlukla”diye itiraf ettim.
O sırada garsonumuz geldi,yüzü soru sorar gibiydi.Restoranın sahibi olan
kız gözden kaybolmuştu;bu kız hayal kırıklığına uğramış
görünmüyordu.Kısa siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve
abartılı bir sıcaklıkla gülümsedi.
Meraba adım Amber,bu gece sizinle ben ilgileneceğim.içecek olarak ne
alırdınız?”sadece Edward’la konuşuyordu.
Edward bana baktı.
“ben bir kola alayım”Bunu soru sorar gibi söylemiştim
“iki kola”dedi
“hemen!”yine edward’a gülümsedi.Ama Edward bunu görmedi.Beni
seyrediyordu.
“ne”dedim kız gidince.
Gözlerini yüzümden ayırmıyordu.”kendini nasıl hissediyorsun?”
“iyiyim.”diye cevap verdim,bu düşünceli tavrı beni şaşırtmıştı.
“başın dönmüyor,miden bulanmıyor yada üşümüyorsun değil mi?”
“hayır,neden?”
Şaşkın halim onu güldürdü.
“aslında senin şoka girmeni bekliyorum”
Yüzünde yine çarpık gülümsemesi belirdi
“şok geçireceğimi sanmıyorum”dedim derin bir nefes alarak.”tatsız
şeyleri unutmak konusunda iyiyimdir”
“bende öyle.Midene biraz yemek ve şeker girerse daha iyi hissedeceğim.”
Zamanlama harikaydı.Garson elinde içeceklerimiz ve bir ekmek sepeti
ekmekle geldi.Getirdiklerini masaya bırakırken sırtını bana döndü.
“sipariş verecek misiniz?”diye sordu Edward’a
“bella?”dedi Edward.
Kız isteksizce bana döndü.
Menüde ilk gördüğüm şeyi seçtim. “mantarlı ravioli lütfen”
“siz”kız yine Edward’a dönüp gülümsedi
“hiçbir şey”Elbette!
“fikrinizi değiştirirseniz bana haber verin”Kız hala cilveli cilveli
gülümsüyordu, ama Edward ona bakmıyordu.Bunun üzerine bu kızda hayal
kırıklığı yaşıyarak yanımızdan ayrıldı.
“iç”diye emretti.
Bende itaat edip kolamdan bir yudum aldım, sonra biraz daha içtim
susamıştım. Edward bardağını kaldırdığında benim kolam bitmişti.
“teşekkür ederim”diye mırıldandım. Susuzluğum hala geçmemişti. Buzlu
kola içimi ürpertmişti.
“üşüdün mü?”
“hayır.koladan sanırım”diye açıkladım ama yinede ürpermiştim.
“ceketin yok mu?”
“var,”dedim .Sonra birden hatıaladım.”ah!jessica’nın arabasında kaldı”
Edward ceketini çıkardı.Birden daha önce onun ne giydiğine dikkat
etmediğimi fark ettim.Gözlerimi yüzünden alamıyordum ki.Giysilerine
şimdi bakıyordum.Üzerinde krem rengi deri ceket ve boğazlı bir kazak
vardı.Kazak üzerine tam oturuyor ve kaslı göğsünü ortaya çıkarıyordu.
Ceketini bana verdi
“teşekkürler”dedim tekrar.Ceketi üzerime geçirdim.Müthiş
kokuyordu.Kokuyu içime çektim,bu şahane kokunun ne olduğunu anlamaya
çalışıyordum.
Ceketin kolları çok uzundu,kollarımı sıvayıp ellerimi ortaya çıkardım.
“mavi sana çok yakışıyor”dedi bana bakarak.Şaşırmıştım.Gözlerimi onsan
kaçırdım ama yine kızarmıştım elbette.
Ekmek sepetini önüme koydu.
“merak etme,şoka falan gitmiyorum”dedim
“girmelisin,normal bir insan girerdi.Sen sarsılmadın bile.”tedirgin
görünüyordu.Gözlerimin içine baktı,bu kez gözlerinin hiç görmediğim
kadar açık renk olduğunu fark ettim.Karamel rengiydi.
“senin yanında kendimi güvende hissediyorum.”diye itiraf ettim,yine
gerçeği söyleme merakına kapılmıştım.
Bundan pek hoşlanmadı.Kaşlarını çattı.
“benim planladığımdan çok daha karışık.”diye mırıldandı kendi kendine.
Bir parça ekmek alıp ısırdım,yüzündeki ifadeyi anlamaya
çalışıyordum.Soru sormak için uygun zamanı bekliyordum.
“gözlerinin rengi açıkken daha iyi bir ruh halinde oluyorsun”dedim
kafasını dağıtmaya çalışarak.
Şaşırmıştı”ne?”
“gözlerin siyahken çok sertsin,nu konuda bir teori geliştirdim”
Gözlerini kıstı “başka teorilerin de mi var?”
“var”umursamaz görünmeye çalışarak ekmeğimden bir parça kopardım.
“Umarım bu kez daha yaratıcı bir şey bulmuşsundur.Yoksa hala çizgi
romanlardan mı kopya çekiyorsun?”Yüzünde hafif bir gülümseme vardı ama
bakışları çok sertti.
“hayır çizgi romanlardan kopya çekmiyordum ama bunları kendi kendime de
uydurmuyordum.”dedim
“ve”diye üsteledi.
O sırada garson yemeği getirdi.Onu görünce doğrulmak zorunda kaldık
çünkü farkında olmadan masanın üstünde birbirimize doğru eğilmiştik.Kız
çok güzel görünen yemeği önüme koydu sonra Edward’a döndü.
“fikrinizi değiştirdiğiniz mi?”diye sordu”sizin için yapabileceğim bir
şey yok mu?bu sözlerden başka anlamlarda çıkarılabilirdi.
“hayır teşekkürler,ama kola alabiliriz”dedi boş bardakları kibarca
işaret ederekç
“tabii”kız boş bardakları alıp gitti.
“sen bir şey söylüyordun”dedi Edward.
“arabada söylerim…eğer…”birden duraksadım.
“şartların mı var?”kaşlarını kaldırdı,sesi rahatsız olmuş gibiydi.
“elbette sana birkaç sorum olacak”
“elbette”
Garson geldi,hiçbir şey söylemeden kolaları bırakıp gitti.
Kolamdan bir yudum aldım
“tamam sor”dedi.Sesi sertti.
En kolay olduğunu düşündüğüm soruyla başladım.”neden port angelas
tasın?”
Basını eğdi,ellerini yavaşça masanın üzerine birleştirdi.Kirpiklerini
altından bana bakıyordu.Yüzünde yapmacık bir gülümseme vardı.
“bu soruyu geçelim”
“ama en kolay soruydu”diye itiraz ettim.
“diğer soru”diye tekrarladı.
Yere baktım,hayal kırıklığına uğramıştım.Çatalımı elime alıp
raviolilerden birine baktım.Yavaşça ağzıma atıp çiğnemeye başladım.Bir
yandan yere bakıyor ve düşünüyordum.Lokmamı yuttum.Başımı kaldırmadan
önce kolamdan bir yudum daha aldım.
“peki öyleyse”Edward’a bakıp alçak sesle devam ettim.”diyelim ki…bu
yalnızca birv varsayım elbette…Biri insanların ne düşündüğünü
anlayabiliyor,onların zihnini okuyor bazı istisnalar hariç…”
“biri hariç…”dedi Edward.”bu da varsayım tabi.”
“peki biri hariç”Benimle bu oyunu oynadığına inanamıyordum ama doğal
davranmaya çalıştım.”Bu nasıl gerçekleşir?sınırlar nedir?nasıl olurda
biri bir başkasını tam zamanında bulur?Onun başının dertte olduğunu
nerden bilir”Bu karmaşık soruyu anlayabileceğini umdum.
“bu da varsayım,değil mi”dedi
“elbette”
“öyleyse ,eğer biri…”
“adı Joe olsun”dedim
Gülümsedi.”pek Joe.Eğer Joe dikkatli olsaydı,zamanlamanın mükemmel
olmasına gerek kalmazdı.”Gözlerini devirerek başını salladı.”yalnızca
sen,bu kadar küçük bir kasabada başını derde sokabilirsin.Son on yılın
suç istatistiklerine baksan çok şaşırırdın”
“biz bir varsayım üzerine konuşuyorduk,”diye hatırlattım.
Kahkaha patlattı,gözlerinde sıkca bir ifade vardı.
“doğru.Sana da Jane diyelim mi?”
“nereden bildin?”dedim kendimi tutamayarak.Yine ona doğru eğilmiştim.
İkilemde kalmış gibi bocalıyordu.Bana doğruyu söyleyip söylemeyeceğine
karar vermeye çalışıyordu.
“Bana güvenebilirsin,biliyorsun”diye mırıldandım.Farkında olmadan uzanıp
eline dokundum ama hemen geri çekildi.Ben de elimi geri çektim.
“başka bir seçeneğim var mı bilmiyorum”dedi
fısıltıyla.”yanılmışım,tahmin ettiğimden çok daha dikkatliymişsin?”
“ben senin hep haklı olduğunu düşünmüştüm.”
“Ben senin hep haklı olduğunu düşünmüştüm.”
“eskiden öyleydim.”Başını salladı.”başka bir konuda da senin hakkında
yanlış bir izlenime kapılmıştım.Sen sadece kazaları üzerine
çekmiyorsun,sen belaları üzerine çekiyorsun.Küçücük bir yerde bela gelip
seni buluyor.”
“seninde mi bu belalardan biri olduğunu düşünüyorsun”
“kesinlikle” Gerilmişti.
Az önce elini çekmiş olmasını umursayıp yeniden eline dokundum, buz gibi
ve sertti.
“teşekkür ederim”Sesimde minet vardı.”iki oldu”yüzü
yumuşamıştı.”üçüncüsünü denemeyelim,anlaştık mı?”
Kaşlarımı çatarak başımı salladım.Elini çekip masanın altına koydu.Ama
bana doğru eğilmişti.
“seni port angelas’a kadar takip ettim.”diye itiraf etti sonunda.”daha
önce hiç belli bir insanın hayatını kurtarmaya çalışmamıştım.Bu
düşündüğümden çok daha zormuş.Ama bunun nedeni beklide sensin.Normal
insanlar günlerini felaket yaşamadan geçiriyorlar”Bir an durdu.Beni
takip etmesinin beni rahatsız mı yoksa mutlu mu etmesi gerektiğini
düşünüyordum.Çok mutlu olmuştum.Edward bana bakıyordu,belki de neden
gülümsememi bastırmaya çalıştığımı düşünüyordu.
“belki de işim o ilk minibüs vakasına kadardı.Kadere müdahale ettiğini
düşündün mü hiç?”dedim
“O ilk değildi,”dedi neredeyse duyulmayacak kadar alçak
sesle.Şaşkınlıkla ona baktım,ama o gözlerini yere dikmişti.”seni işin
benimle tanışana kadardı”
Bu sözleri beni korkutmuştu.Bakışları da ilk karşılaştığımız gün olduğu
kadar vahşiydi.Ama varlığının bana verdiği güven bunları
unutturuyordu.Bana baktığında gözlerimde korkudan eser yoktu.
“hatırlıyor musun?”diye sordu,melek yüzü ciddileşmişti.
“evet”son derece sakindim.
“ve şu anda oturuyorsun”sesi buna inanamıyormuş gibiydi.Tek kaşını
kaldırdı.
“evet,şu anda burada oturuyorum ve bu senin sayende.”dedim ve
sustumç”çünkü sen her nasılsa bugün beni nasıl bulabileceğini
biliyordun…”
Dudaklarını kenetledi;gözlerini kıstı.Yine bir karar vermeye
çalışıyordu.Önce önümdeki tabağa sonra bana baktı.
“sen yemek ye,ben konuşayım”diyerek pazarlık yaptı.
Hemen ağzıma bir ravioli daha atıp çiğnemeye başladım.
“seni takip etmek çok zor.Genellikle birinin aklını okuduktan sonra onu
kolayca bulurum”Endişeyle bana baktı,donup kalmıştım.Ağzımdaki lokmayı
zorla yuttum ve yeni bir lokma aldım.
“pek dikkatli olmasa da Jessica’yı takip ediyordum. Bir tek sen Port
Angelas’ta başını derde sokabilirdin.Ama onlardan ne zaman ayrılıp tek
başına kaldınığını anlayamadım.Sonra onlarla birlikte olmadığını
anladığımda seni bulmak için Jessica’nın aklındaki kitapçıya
baktım.İçeri girmediğini ve güneye gittiğini hemen anladım.Çok geçmeden
oradan geri dönmek zorunda kalacağını biliyordum.Durup seni
bekledim.Sokaktan geçen insanların da akıllarını okuyordum.Belki biri
seni fark etmişti,böylece nerede olduğunu öğrenebilirdim.Endişelenmem
için hiçbir neden yoktu…ama tuhaf bir şekilde
endişeliydim.”düşüncelerini içinde kaybolmuş gibiydi,bana bakıyor,sanki
benim hayal bile edemeyeceğimi şeyleri görüyordu.
“arabayla dolaşmaya başladım:etrafı dinliyordum.Güneş batıyordu.Arabadan
inmeyi seni yürüyerek aramaya karar verdim.Sonra birden…”sustu,öfkeyle
dişlerini sıktı.Sakinleşmeye çalışıyordu..
“sonra ne oldu?”diye fısıldadım.
“ne düşündüklerini duydum”diye homurdandı.”Zihninde senin resmini
gördüm.”Birden bana doğru eğildi,dirseğini masanın üzerine koydu,eliyle
gözlerini kapattı.Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki şaşırmıştım.
“bunu ne kadar zor olduğunu bilemezsin.Seni oradan götürmek ve
onları…canlı bırakmak”koluna çarpan sesi boğuk çıkıyordu.
“jessica ve angela’yla gitmene izin verebilirdim ama beni yalnız
bırakırsan o adamları aramaya gitmekten korktum”diye itiraf etti.
Sessizce oturuyordum,aklım karmakarışık olmuştu.Ellerimi kucağımda
birleştirmiş sandalyeye yaslanmıştım.Edwardi2ın elleri hala gözlerinin
üzerindeydi.Tıpkı bir taş gibi hareketsizdi.
Sonunda başını kaldırdı.
“eve gitemeye hazır mısın?”diye sordu.
“hazırım”Bir saatlik yolumuz olduğun için çok mutluydum.Onunla
vedalaşmaya hazır değildim.
Garson yanımızda bitti.
“başak arzunuz?”
“hesap lütfen.Teşekkürler”Edward’ın sesi alçak ve sertti,konuşmamızın
gerginliğini taşıyordu.Kız şaşırmış gibiydi.Edward’a baktı.
“ta…tabi”diye kekeledi kız”buyurun” Siyah önlüğünün cebinden küçük deri
bir defter çıkarıp Edward’a verdi.Hesap çoktan elindeydi.Parayı defterin
içine koydu ve hemen ona verdi.
“üstü kalsın”dedi gülümseyerek.Ayağa kalktı bende ayaklarımın üzerinde
doğrulmaya başardım.
Kız tekrar Edward’a devetkar bir şekilde gülümsedi”iyi akşamlar”
Edward ona teşekkür ederken gözlerini benden ayırmadı.Gülmemek için
kendimi zor tutuyordum.
Kapıya kadar yürüdü,hala bana dokunmamaya özen gösteriyordu.Jessica’nın
kendisiyle Mike arasındaki ilişki hakkında söylediklerini
hatırladım,neredeyse ilk öpüşme safhasına gelmişlerdi.Edward beni duymuş
gibiydi,meraklı gözlerle ban baktı.Bende kaldırıma baktım,ne
düşündüğümü anlamadığı için mutluydum.
Ben binerken kapıyı tuttu.Ben bindikten sonra da kapattı.Ne kadar
kibardı…Şimdiye kadar buna alışmış olmam gerekirdi:ama
alışamamıştım.İçimde Edward’ın farklı bir insan olduğunu söyleyen bir
his vardı.
Arabaya bindiğinde motoru çalıştırdı ve ısıtıcıyı açtı.Hava iyice
soğumuştu.Ceketi beni sıcak tutuyordu,onun bakmadığı zamanlarda kokuyu
içime çekiyordum.
Edward kısa sürede otobana çıktı.
“şimdi sıra sende”dedi yüzünde anlamlı bir ifadeyle



Alıntıdır !
Admin
Admin
Kontes
Kontes

Mesaj Sayısı : 157
Reputation : 0
Kayıt tarihi : 11/07/10
Yaş : 28
Nerden : Yalova

https://twilightserisi-tr.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz