Twilight
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar)

Aşağa gitmek

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar)  Empty Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 19. Bölüm (Vedalar)

Mesaj tarafından Admin Çarş. Tem. 14, 2010 6:10 pm

19. VEDALAR
Charlie beni bekliyordu ve evin bütün ışıkları yanıyordu. Beni rahat
bırakması için düşünüyor, bir çare bulamaya çalışıyordum; ama sanki
beynim bomboştu; sanki hiçbir şey bilmiyor gibiydim. Bu durum hoş
olmayacaktı.
Edward yavaşça arabayı park ederken bir yandan da kamyonetimden uzak
durmaya çalışıyordu. Üçünün de diken sütünde olduğu belliydi; dimdik
oturmuş ormandan gelen her sese kulak kabartıyordu. Her gölgeye bakıyor,
hissettikleri her kokuyu dikkatle kokluyor, farklı bir şey arıyorlardı.
Motor sesi duyulduğunda onlar etrafı dinlemeye devam ediyorlardı;
olduğum yerde hareketsiz bir şekilde bekledim.
“Burada değil hadi artık gidelim.” Dedi Edward gergin bir şekilde.
Emmett kemerlerden kurtulmama yardım ederek; “ Merak etme Bella, biz
buradaki işleri hemen hallederiz.” Dedi kısık ama neşeli sesle.
Emmett’e bakarken gözlerimin dolduğunu hissettim. Onu çok iyi
tanımıyordum. Ama bu geceden sonra bir daha görüşeceğimizi bilememek de
korkutucuydu. Bu vedaya sadece birkaç saat katlanmam gerektiğni
biliyordum. Ama vedalaşma fikri bile beni ağlatmaya yetmişti.
Edward emir verircesine Alice ve Emmett’e seslendi. Onlar karanlığın
içinde sessiz bir şekilde kaybolurken Edward kapıyı açarak elimi tuttu,
beni kollarının arasına alarak hızlıca eve kadar yürüdü. Bir yandan da
etrafı kolaçan ediyordu.
“On beş dakika,” diyerek sessizce beni uyardı.
“Bunu yapabilirim,” dedim burnumu çekerek; hala ağlıyordum.
Verandada durdum yüzünü ellerimin arasına alarak baktım.
“Seni çok seviyorum ve her zaman seveceğim.”
Oda tutkulu bir şekilde bana baktı “Sana hiçbir şey olmayacak Bella.
Sadece plana uy tamam mı? Benim için Charlie’yi, korumalısın. Bu olaydan
sonra beni pek fazla sevmeyecek ama hiç olmazsa daha sonra ndan özür
dilemek için bir şansım olacak.
Daha sonra telaşla uyardı “ İçeri girmelisin Bella, acele etmeliyiz.”
“Bir şey daha var; bu gece söylediğim hiçbir şeyi dinleme!” Başı önde
öylece yere bakıyordu;yapmam gereken tek şey onun buz gibi dudaklarını
tutkuyla öpmekti. Sonra arkamı döndüm ve kapıyı açtım.
“Git buradan Edward!” diye bağırdım içeri koşarken ve o şaşkın suratına
kapıyı kapattım.
“Bella?” Charlie salondaydı.
“Beni yalnız bırak!” diye bağırdım; gözyaşlarıma hakim olamıyordum.
Yukarıya, odama çıktım. Kapımı kilitledim. Hemen yatağıma doğru koştum,
yatağın altından kalın kumaştan yapılma çantamı almak için yere eğildim.
Yatağın altında içinde biriktirdiğim paralar olan eski bir çorabım
vardı; ona uzandım.
Charlie kapıdaydı.
“Bella, iyi misin? Neler oluyor?” sesi korkmuş gibiydi. “Ben eve
dönüyorum” diye bağırdım ses tonum gayet yerindeydi.
Öfkeli bir şekilde “Sana bir şey mi yaptı?” diye sordu.
“Hayır!” diye bağırdım. Şifonyere döndüm, Edward tam karşımdaydı.
Seçtiği elbiseleri bana uzattı.
“Seni terk mi etti yoksa?” Charlie’nin kafası karışmıştı.
“Hayır!” diye bağırdım elimdekileri çantaya tıkarken. Edward bir çanta
dolusu kıyafeti daha bana uzatmaya hazırlanıyordu. Çanta neredeyse
dolmuştu.
“Ben ondan ayrıldım.” Diye cevap verdim. Bir yandan da çantanın
fermuarını kapatmaya çalışıyordum. Neyse ki becerikli elleriyle Edward
fermuarı kapattı. Çantanın askısını dikkatlice omzuma astı.
“Ben kamyonette olacağım hadi git.” Dedi sessizce ve beni kapıya doğru
ittirdi. Sonra da bir anda camdan kayboldu.
Kilitlediğim kapıyı sertçe Charlie’ye doğru açtım. Merdivenden inerken
bir yandan da ağır çantamla boğuşuyordum.
“ne oldu?” diye bağırdı Charlie, tam arkamdaydı. “Ondan hoşlandığını
zannediyordum.”
Mutfağa geldiğimde bileğimden tuttu. Çok şaşırmıştı belliydi ama
bileğimi tutuşu da oldukça sertti.
Yüzüne bakmam için beni kendine çevirdi; gitmeme izin vermeyecek gibi
duruyordu. Kaçmak için tek yol vardı ve bu yol onun canını çok
yakacaktı; bunu düşündüğüm için bile kendimden nefret ediyordum. Ama
zamanımda yoktu. Charlie’yi korumak zorundaydım.
“Ondan hoşlanıyorum evet! Zaten sorunda bu. Bunu daha fazla
yapmayacağım! Buraya daha fazla bağlanamam! Annem gibi bu aptal ve
sıkıcı kasabaya çakılmak istemiyorum! Onun gibi bu aptal hayata
düşmeyeceğim. Buradan nefret ediyorum ve bir dakika daha kalamam!”
Şoka girmişti sanki ellerini üzerimden çekti. Onun şaşkın ve yaralanmış
haline sırtımı döndüm ve kapıya doğru ilerledim.
“Bella, şimdi gidemezsin. Vakit çok geç,” diye fısıldadı arkamdan.
Ona bakamadım. “Eğer yorulursam kamyonette uyurum;”
“Sadece bir hafta kal,” diye yalvardı, hala şaşkındı.
“o zamana kadar Renee gelmiş olur.”
Bu haber beni hayrete düşürmüştü. “Ne?” Charlie konuşmasına devam etti.
“Sen dışarıdayken aradı, Florida,’da işler pek yürümemiş ve eğer Phill
bu hafta sonu anlaşmayı imzalamazsa Arizona’ya geri döneceklermiş. Side
Winders’ın koç yardımcısı kısa süreliğine de olsa başka bir yere
gidebileceklerini söylemiş.”
Aklım karışmıştı ama her geçen saniye Charlie’yi tehlikeye bir adım daha
yaklaştırıyordu.
Kapıyı açarken “Anahtarım var,” diye söylendim. Çok yakınımda duruyordu
ve hala şaşkındı. Tartışmaya devam ederek daha fazla zaman
kaybedemezdim; çünkü tartıştıkça daha çok zarar görecekti.
“Bırak gideyim Charlie.” Yıllar önce annemin bu evden çıkarken
söylediklerini tekrarlıyordum. Elimden geldiğince sinirli bir ifade
takındım. “Olmadı, tamam mı? Forks’dan gerçekten nefret ediyorum!”
Acımasız bu son sözler yerini bulmuştu; ben gecenin karanlığına doğru
ilerlerken Charlie kapının girişinde donup kalmıştı.
Bomboş görünen bahçeden korkarak kamyonete doğru çılgınca koştum;arkamda
bir gölge bırakmıştım. Çantamı camdan koltuğa atarak kapıyı açtım.
Anahtar marş yerinde duruyordu. “Yarın seni ararım!” diye bağırdım.” Her
ne kadar olan biteni ona tam olarak anlatamayacağımı bilsem de
anlatmayı umut ettim. Motoru çalıştırdım ve gürültülü bir şekilde yola
çıktım.
Edward elime uzandı.
Evden uzaklaştığımızda; “Kenara çek.” Dedi.
“Ben kullanabilirim,” dedim akan gözyaşlarımın arasından. Uzaun elleri
beklenmedik bir şekilde belimi sardı. Gaz pedalından ayaklarımı çekti,
beni kucağına alarak ellerimi de direksiyondan çekti ve bir anda sürücü
koltuğundaydı. Kamyonet yoldan bile çıkmamıştı.
“Evi bulamayabilirsin,” diye açıklama yaptı.
Bir anda arkamızdan bir ışık göründü. Korkuyla arka camdan baktım.
“O Alice,” dedi beni rahatlatmak için. Tekrar elimi tuttu. Charlie’nin
görüntüsü aklımdan çıkmıyordu. “Peki ya takipçi”
“Oyunun sonunu duydu” dedi Edward ciddi bir şekilde.
“Charlie?” diye sordum korkuyla “Takipçi bizi izlemiş. Şu anda
arkamızdan koşuyor.”
Kanımın donduğunu hissettim. “Onu atlatabilir miyiz?” “Hayır.” Dedi ama
konuşurken hızlanmıştı. Kamyonetin motoru isyan eder gibi sesler
çıkartıyordu.
Planım artık o kadar cazip gelmiyordu..
Kamyonet sarsıldığında Alice’e bakıyordum, camın önünden karanlık bir
gölge geçti.
Tüyler ürpertici bir çığlık attım ama Edward eliyle ağzımı kapattı,
sustum. “o emmett!”
Elini ağzımdan çekti ve elimi kavradı. “Merak etme Bella
güvende olacaksın.” Diye söz verdi.
Sessiz kasabanın içinden kuzey otoyoluna doğru ilerliyorduk.
“Senin küçük kasaba hayatından bu kadar sıkıldığını bilmiyordum,” dedi
laflamak için. Beni oyalamak için yapıyordu bunu. “Uyum sağlıyormuşsun
gibi görünüyordu, özelliklede son zamanlarda. Belki de hayatı senin için
daha ilginç kıldığımı düşünerek ben kendimi kandırıyordum,”
“hiç hoş davranmadım,” diye itiraf ettim. Onun konuyu değiştirme
çabalarına aldırış etmiyordum. “Annemde giderken aynı şeyi söylemişti.
Çok kötü konuştum ve onu incittim,”
“Merak etme, seni affedecektir,” gülümsüyordu.
Çaresizce ona baktım; gözlerimdeki paniği gördü. “Bella her şey yoluna
girecek.”
“ama senden ayrıyken mümkün değil.” Diye fısıldadım.
“Birkaç gün içinde yine beraber olacağız,” dedi iyice sarılarak. “Bunun
kendi fikrin olduğunu unutma,”
“Bu en iyi fikirdi ve benim fikrimdi.”
Belli belirsiz gülümsedi ama bu gülüş hemen kayboldu. “Neden böyle
oldu?” diye sordum, “Neden ben?”
Yola düşünceli düşünceli baktı.
“Bu benim hatam; seni bu şekilde ortaya çıkarmam ağtallıktı.” Sesindeki
öfke kendineydi. “demek istediğim şey bu değil; yani benim orada
bulunmam. Ne kadar önemli olabilir ki! Diğer ikisi bundan rahatsız
olmadı. Neden James beni öldürmeye karar verdi? Bu civarda bir sürü
insan var neden ben!”
Cevap vermeden önce bir süre düşündü.
“Bu gece onun aklını iyice okudum” diye konuşmaya başladı sessizce.
“Seni gördü ve bazı şeyleri engellemek için ne yapabileceğini
bilmiyordum. Bu kısmen senin hatan…” sesi alaylıydı. “Eğer bu kadar
tatlı kokmasaydın farkına varmazdı. Ama seni koruduğumda… bu işi daha da
karıştırdı. Bu konu ne kadar önemsiz olursa olsun ona karşı gelinmesine
pek alışkın değil. Kendini bir avcı olarak görüyor hepsi bu. Bütün
hayatı yürümekle geçiyor ve hayattan tek beklentisi ona meydan okunması.
Birden bire ona meydan okumuş oldum. Bir grup güçlü savaşçı tek bir
kırılgan şeyi koruyor. O şimdi kendini oldukça güçlü hissediyordur. Bu
onun en sevdiği oyun ve bizde ona hayatının en heyecanlı oyunu
hazırladık.” Sesinde iğrenme vardı.
Bir an duraksadı. “Ama eğer orda bekleseydin, seni oracıkta öldürürdü,”
dedi korkuyla.
“Ben düşündüm ki… yani diğerlerine sana koktuğum gibi kokmuyorumdur.”
Dedim tereddütle.
“Kokmuyorsun. Ama yinede bu hiçbirine çekici gelmiyorsun anlamına
gelmiyor. Eğer kokun takipçiye yada diğerlerine, bana geldiği kadar
çekici gelseydi hemen orada bir kavga çıkardı.”
Titriyordum “Onu öldürmekten başka bir şansım olduğunu sanmıyorum,” diye
söylendi. “Bu Charlie’nin hoşuna gitmeyecek.”
Her ne adar karanlıkta nehri göremesem de tekerlek sesinden köprüden geçtiğimizi
hissedebiliyordum. Vakti gelmişti yaklaştığımızı biliyordum ve artık ona
sormalıydım.
“Bir vampiri nasıl öldürebilirsin?”
Anlayamadığım bir ifadeyle bana baktı, sesi öfkeliydi; “ Öldürdüğünden
emin olmak için onu parçalara ayırıp yakmalısın.”
“Peki diğer ikisi, onunla birlikte savaşırlar mı?”
“Kadın savaşacaktır; ama Laurent’tan emin değilim. Aralarındaki bağ çok
güçlü değil, yani Laurent laf olsun diye onlarla. Çayırlıkta James’ten
çok utandı…”
“Ama James ve kadın, onlar sizi öldürmeye çalışacaklar değil mi?” diye
sordum.
“Bella benim için endişelenerek zamanını harcama lütfen. Senin tek
derdin kendi güvenliğini düşünmek olmalı ve lütfen ne olursa olsun
kayıtsız davranma!”
“Hala peşimizde mi?”
“Evet. Ama bu gece eve saldırmayacak…”
Alice arkamızdaydı ve onunla birlikte görünmeyen bir yola saptık.
Kamyoneti eve doğru sürdü. İçerideki ışıklar parlaktı ama yine de
ormanın karanlığını yok edememişlerdi. Daha kamyonet durmadan Emmett
kapımı açtı. Beni koltuktan aldı, ve sanki bir futbol topuymuşum gibi
beni göğsüne doğru bastırıp kapıya doğru koşmaya başladı.
Edward ve Alice ile birlikte kocaman beyaz odaya dalarcasına girdik.
Hepsi oradaydı, yaklaştığımızı duyduklarında ayağa kalkmış olmalıydılar,
Laurent ortalarında duruyordu. Ben edward’ın yanında dururken Emmett’ın
hafif hırıltılar çıakrttığını duyabiliyordum.
“Bizi takip ediyor,” dedi Edward kötü kötü Laurent’a bakarken.
Laurent’in yüzü asılmıştı. “Ben de bundan korkuyordum.” Alice Jasper’ın
yanına yaklaştı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Merdivenlerden
birlikte çıktılar. Rosalie onları seyrediyordu.
Emmett’ın yanına oturdu. Güzel gözlerinden heyecanlı olduğu belli
oluyordu. Sonra isteksizce bana baktı; öfkeliydi.
“Ne yapacak” diye sordu Carlisle Laurent’a.
“Üzgünüm ama oğlunuz kızı korudu; ben de bundan korkuyordum. Bu James’i
sinirlendirdi.”
“onu durdurabilir misin?”
Laurent başını olumsuz bir şekilde salladı. “James’i kimse durduramaz.”
“Biz onu durduracağız.” Dedi Emmett. Söylediklerinde ciddiydi.
“Onu durduramazsınız, imkansız bir şey. 300 yıllık hayatım boyunca onun
gibisini görmedim. O tam bir katil. Bende bu yüzden onun grubuna
katıldım”
Onun grubu, tabii ya. Oradaki liderlik gösterisi sadece bir gösteriydi.
Laurent başını sallıyordu. Şaşkınlıkla bana baktı, sonrada Carlisle’a
baktı. “Buna deyeceğine emin misin?”
Edward’ın öfkeli kükremesi odayı doldurdu, Laurent olduğu yerde büzüldü.

Carlisle ciddi bir şekilde Laurent’a bakıyordu. “Korkarım bir seçim
yapmak zorunda kalacaksın.”
Laurent ne olduğunu anlamıştı. Bir süre düşündü gözleriyle odadaki
herkesin gözlerine bakıyordu, sonra bir anda ayağa fırladı.
“Burada yarattığınız hayat beni çok etkiledi; ama arada kalmak da
istemiyorum. Size karşı hiçbir düşmanlık beslemiyorum. Yalnız James’e
karşı gelemem. Kuzeye yani Delani’de ki grubun yanına gideceğim.” Bir
süre tereddüt ettikten sonra; “James’i hafife akmayın o çok zekidir ve
hisleri çok güçlüdür. Oda insanların arasında sizin kadar rahat
edebilir. Böyle olduğu için üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm.” Başıyla
bizi selamladı. Giderken bana baktı.
“Yolun açık olsun.” Dedi Carlisle resmi bir tavırla Laurent bir kez daha
etrafına uzun uzun baktı ve aceleyle kapıya yürüdü.
Kısa bir sessizlikten sonra;
“Ne kadar yakınınızda?” Carlisle Edward’a bakıyordu. Esme çoktan
harekete geçmişti, kimse farkına varmadan duvardaki tuşlara basarak
kepenkleri harekete geçirmişti. Büyük metal kepenkler gürültüyle cam
duvarın üzerini örtmeye başladığından şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı.
“Nehri geçtikten yaklaşık 3 mil sonra, kadınla buluşmak için oralarda
dolaşıyor.”
“Plan nedir?”
“Biz onu başka tarafa yönlendirirken Jasper ve Alice’de kadını güneye
doğru götürecekler”
“Peki sonra?”
Edward’ın sesi buz gibiydi. “Bella güvende olur olmaz onu yakalarız.”
“Sanırım başka bir seçeneğimiz yok” dedi Carlisle ciddi bir ifadeyle.
Edward, Rosalie’ye döndü.
“onu yukarı çıkar ve üzerinizi değiştirin,” diye emretti Edward.
Rosalie öfkeyle döndü.
“Neden yapacakmışım?” diye sordu. “O benim neyim oluyor ki o sadece bir
baş belası üzerimize saldığın bir mikrop.” Sesindeki nefret yüzünden
geri çekildim. “Rose…” diye söylendi Emmett. Bir elini onun omzuna
koyarak ama Rosalie Emmett’in elini omzundan düşürdü.
Edward’ı dikkatle izliyordum, sinirini bildiğim için vereceği tepkiden
korkuyordum.
Beni şaşırttı. Sanki Rosalie hiçbir şey dememiş gibi aslında hiç var
olmamış gibi başını çevirdi.
“Esme?” dedi sakince.
“Tabii ki,” dedi Esme.
Esme bir saniyede yanıma gelmişti, beni kucağına aldı ve ben daha ne
lduğunu anlamadan beni yukarıya çıkarttı.
“Ne yapıyoruz? Diye sordum nefes nefese, beni ikinci katta karanlık bir
odaya getirmişti.
“Kokuyu karıştırıyorum. Uzun süre işe yaramaz ama dışarı çıkana kadar
sana yardımcı olur.” Üstünü değiştiriyordu sanırım, giysilerini yere
düşürdüğünü duyabiliyrordum.
“bunlara sığabileceğimi sanmı…” diye tereddüt ettim ama o hızla
tişörtümü üzerimden çıkartmaya başladı. Ben de aceleyle pantolonumu
çıkarttım. Bana tişörte benzeyen bir şey verdi. Doğru yerlerden kolumu
geçirmeye çalışıyordum ve giyinmeyi başardığımda, bol bir pantolon
verdi. Hemen onu da giyindim ama ayaklarımı bir türlü dışarı
çıkaramıyordum, pantolon çok uzundu. Becerikli bir şekilde paçalarını
birkaç kere kıvırdı. Bir de baktım ki Benim kıyafetlerim de onun
üzerindeydi. Beni elinde deri bir çantayla Alice’in durduğu merdivenlere
doğru itti. İkisi de beni bileklerimden tutup merdivenlerden aşağıya
indirdi.
Sanırım biz yokken aşağıda her şey ayarlanmıştı. Edward ve Emmett gitmek
için hazır bekliyorlardı. Emmett’in omzunda ağır görünen bir sırt
çantası vardı. Carlisle Esme’ye ufak bir şey veriyordu. Bu ufak, gümüş
renkli bir cep telefonuydu.
“Esme ve Rosalie senin kamyonetini alacaklar Bella,” dedi önümden
geçerken. Rosalie’ye bakarak başımı salladım. Carlisle’a nefret dolu
gözlerle bakıyordu.
“Alice ve Jasper, siz Mercedes’i alın güneyde koyu renk bir araba daha
çok işinizi görür.”
Onlar da onayladılar.
“Biz cipi alıyoruz.” Carlisle’ın Edward’la gitmeye kalkmasına
şaşırmıştım. Bir anda korkuyla onların bir av partisine
hazırlandıklarını fark ettim.
Carlisle; “Alice, Yemi alacaklar mı?” diye sordu.
Herkes Alice’e bakıyordu ama Alice gözlerini kapatmış sessizce
duruyordu.
Sonunda gözlerini açtı. “O seni takip edecektir; kadında kamyoneti takip
edecek. Ancak bundan sonra biz çıkabiliriz.” Sesi kendinden emindi.
“Hadi gidelim.” Carlisle mutfağa doğru yürümeye başladı.
Ama Edward yanımdaydı ve sıkıca bana sarıldı. Ayaklarımı yerden kesip
yüzünü yüzüme yaklaştırırken kendisini izleyen ailesinin farkında bile
değildi sanki. Kısa bir an buz gibi dudaklarını dudaklarıma sertçe
bastırdı. Sonra beni yere bıraktı, hala yüzüme bakıyordu ve o muhteşem
gözleriyle bana bakıyordu.
Arkasını dönmeden gözleri bomboş ve ölü gibiydi. Sonra gittiler.
Sessizce ağlarken diğerleri de arkalarını dönmüşlerdi.
Bu sessiz an biraz daha sürdü, sonra Esme’nin telefon titremeye başladı.
Hemen açtı.
“Şimdi.” Dedi Rosalie bana bakmadan ön kapıya yürüdü ama Esme yanımdan
geçerken yanağıma dokundu.
“Kendine dikkat et.” Kamyonetimin gürültülü sesini duydum; sonra
sessizlik oldu.
Jasper ve Alice bekledi.
Daha titremeden telefon Alice’in kulağındaydı.
“Edward diyor ki kadın Esme’yi takip ediyormuş. Ben arabayı getireyim.”
Edward’ın gittiği yönden gölgelerin içinde kayboldu.
Jasper ve ben birbirimize baktık. Dikkatli bir şekilde benden uzak
duruyordu.
“Yanlış yapıyorsun, bunu biliyorsun,” dedi sessizce. “Ne?” dedim.
“Şu anda ne hissettiğini hissedebiliyorum. Sen buna değersin.”
“Değmem,” diye söylendim. “Eğer onlara bir şey olursa bu koca bir hiç
için olacak.”
“Yanılıyorsun.” Dedi. Gülümsüyordu
Hiç bir şey duymadım ama Alice bir anda ön kapıdan içeri girdi,
kollarını açmış bana doğru geliyordu.
“İzin verir misin?” diye sordu.
“Benden izin isteyen ilk kişisin,” dedim gülümseyerek. O zayıf
kollarıyla Emmett gibi rahatlıkla beni kaldırdı, korunaklı bir şekilde
tuttu ve kapıdan fırladı.


Alıntıdır !
Admin
Admin
Kontes
Kontes

Mesaj Sayısı : 157
Reputation : 0
Kayıt tarihi : 11/07/10
Yaş : 28
Nerden : Yalova

https://twilightserisi-tr.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz