Twilight
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 20. Bölüm (Sabırsızlık)

Aşağa gitmek

Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 20. Bölüm (Sabırsızlık)  Empty Twilight - Alacakaranlık Türkçe Çeviri 20. Bölüm (Sabırsızlık)

Mesaj tarafından Admin Çarş. Tem. 14, 2010 6:07 pm

20.SABIRSIZLIK

Uyandığımda aklım öyle karışık,zihnim öyle bulanıktı ki ne rüya, ne
gerçek bilmiyorum,herşey iç içegeçmişti.Nerede olduğumun farkına varmam
bile zaman aldı.


Bulunduğum oda, ancak bir otel odası olabilirdi, şıktı.Yatağın iki
yanına vidalanmış başucu lambaları, yatak örtüsüyle aynı desendeki uzun
perdeler ve duvardaki suluboya resimlerden öyle anlaşılıyordu.
Buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışıyordum ama başaramadım.
O parlak siyah arabayı hatırlıyordum, camlar bir limuzinin camlarından
bile daha koyuydu.Her ne kadar otoyoldan yasal hız sınırının iki katı
hızlı geçtiysek de motor neredeyse sessizdi.
Alice'in benimle beraber koyu renkli deriden yapılmış arka koltukta
oturduğunu hatırladım.Uzun süren gece boyunca başım onun taş gibi sert
boynuna düşmüştü ve bu yakınlığım onu hiç rahatsız etmemişti.Onun soğuk
ve sert teni tuhaf bir şekilde beni rahatlatıyordu.Pamuklu tişörtünün
önü gözyaşlarım yüzünden soğuk ve ıslaktı.
Gözlerim ağlamaktan kızarmış ve çok acıyordu; ama sonunda ağlamaya bir
son vermiştim.
Uyku beni esir almıştı; gözlerim hala acıyordu.Gece bitmesine, güneş
doğmasına rağmen gözlerimi zor açmıştım.Bulutsuz gökyüzünden süzülen gri
ışık gözümü alıyordu.Gözlerimi kapatamıyordum; kapattığım zaman yaşanan
herşey tüm canlılığıyla ortaya çıkıyordu.Charlie'nin üzüntülü ifadesi;
Edward'ın dişlerini göstererek korkunç bir şekilde hırlaması;
Rosalie'nin nefret dolu bakışları; takipçinin keskin gözleriyle yaptığı
inceleme; Edward'ın beni son kez öptükten sonra yüzündeki o ölü
bakış...Bunları görmeye dayanamıyordum.Bu yüzden yorgunluğumla
savaşıyordum; güneş ise yükseliyordu.
Bulunduğumuz yere güneş öyle güçlü yansıyordu ki ama ben tüm
yorgunluğuma rağmen hala uyanıktım.Üç günlük yolu bir günde yapmıştık;
ancak o kadar çok şey yaşanmış, duygularım o kadar çok karışmıştı kibu
duruma şaşırmamıştım.Önümde uzanan geniş düzlüğe bakıyordum.Palmiye
ağaçları, yollar, yeşil golf sahaları ve havuzlar.İnce bir sis tabakası
gördüğüm her şeyi esir almıştı sanki ve etrafta kayalıklar vardı.
Palmiye ağaçlarının gölgeleri otoyola vuruyordu; her birinin şekli
hatırladığımdan daha keskindi ve ağaçlar olmaları gerekenden daha soluk
renkliydi.Bu gölgelerin arasında hiçbir şey saklanamazdı.Parlak ve açık
otoyol tehlikesiz görünüyordu.Ama benim içim hiç rahat değildi; kendimi
evimdeymişim gibi hissetmiyordum.
"Havaalanına nereden gidiyoruz Bella?" diye sordu Jasper, sesi oldukça
yumuşak ama tedirgindi.Uzun gecenin sessizliğinden sonra ilk kez Jasper
konuşmuştu.
"I-10 yolundan devam edelim,"diye cevap verdim."Havaalanının yanından
geçeceğiz."
Uykusuzluktan beynim çalışmıyordu neredeyse.
"Bir yere mi uçuyoruz?" diye sordum Alice'e.
"Hayır, ama ne olur ne olmaz diye havaalanına yakın olmamız iyidir."
Uluslararası havalimanının atrafında ilerlediğimizi hatırlıyorum ama
sanırım sonra yeniden uykuya dalmışım.
Her ne kadar yaşadıklarımı bastırsam da hayal neyal arabadan
indirildiğimi hatırlıyorum - güneş batmak üzereydi- kolum Alice'in
omzunda, onunda eli belimi sıkıca kavramış beni sürüklüyordu.
Bu odayı hiç hatırlamıyorum.
Komodinin üzerinde duran dijital saate baktım.Kırmızı rakamlar saatin
üç olduğunu gösteriyordu; ama sabah üç mü yoksa akşam üç mü belli
olmuyordu.Kalın perdelerden hiç ışık sızmıyordu ama oda aydınlıktı.
Hemen yerimden kalkıp pencereye koştum ve perdeleri açtım.
Dışarısı karanlıktı.O zaman saat gecenin üçü olmalıydı.Odam otoyolun
ıssız bir bölümüne ve havaalanının uzun süreli park yerine
bakıyordu.Nerede olduğumu bilmek biraz olsun içimi rahatlatmıştı.
Kendimi inceledim; üzerimde hala Esme'nin kıyafetleri vardı ve bana
büyük gelmişlerdi.Odaya bakındım, neyse ki çantam yanımdaydı.
Kendi kıyafetlerimi giymek için tam çantama doğru yürüyordum ki biri
kapıma hafifçe vurarak beni yerimden sıçrattı.
"İçeri girebilir miyim?" diye sordu Alice.Derin bir nefes aldım."Tabi."
İçeri girdi ve bana dikkatlice baktı."Sanki daha fazla uykuya ihtiyacın
var gibi görünüyorsun," dedi.
Sadece başımı salladım.
Sessizce perdeleri kapattı ve bana döndü.
"İçeride kalmamız gerekiyor," dedi.
"Tamam," diye cevap verdim.Sesim boğuk çıkmıştı.
"Susadın mı?" diye sordu.
Bir an titredim."İyiyim.Peki ya sen?"
"Altından kalkamıyacağım bir şey değil," dedi gülümseyerek."Senin için
yiyecek bir şeyler ısmarladım, ön odada.Edward bana senin bizden daha
sık yemek yemen gerektiğini hatırlattı."
Şimdi iyice telaşlanmıştım."Aradı mı?"
"Hayır," dedi ve yüzümü nasıl astığıma baktı."Biz ayrılmadan önce
söylemişti."
Dikkatlice elimi tuttu ve beni otel suitinin oturma odasına doğru
götürdü.Televizyondan gelen uğultuları duyuyordum.Jasper köşedeki
masanın başında hareketsiz oturuyor, boş boş bakan gözlerle haberleri
seyrdiyordu.
Üzerinde bir tepsi yemek olan sehbanın yanına, yere oturdum ve ne
yediğimin farkıda olmadan bir şeyler atıştırmaya başladım.Alice de
koltuğun kolçağına oturdu ve Jasper gibi o da televizyona boş boş
bakmaya başladı.
Alice ve Jasper'ı seyrederek yavaş yavaş yemek yiyordum.Bir an ne kadar
hareketsiz olduklarını fark ettim.Şu anda reklamlar vardı, ama ekrandan
gözlerini ayırmıyorlardı.Tepsiyi ittim midem ağrımıştı.Alice bana
baktı."Sorun ne Alice?" diye sordum.
"Hiç bir sorun yok." Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu...Ama ben
ona güvenmiyordum."Şimdi ne yapıyoruz?"
"Carlisle'ın bizi aramasını bekliyoruz."
"Şimdiye kadar aramış olması gerekmez miydi?" Sınırlarını zorladığımı
görebiliyordum.Alice'in gözleri deri çantanın üzerinde duran telefona
kaydı.
"Bu da ne demek?" Sesim tuhaflaşmıştı ama bunu kontrol etmeye
çalışıyordum."Hala aramadı mı yani?"
"Bu durum, şu an için bize söyleyecekleri birşey olmadığı anlamına
geliyor." Ama sesi öylesine umursamazdı ki artık nefes almakda
güçleşmişti.
Jasper birdenbire Alice'in yanına gelmişti,bana her zamankinden daha
yakındı.
"Bella," dedi şüpheili bir şekilde."Endişelenecek hiçbir şey yok.Burada
tamamen güvendesin."
"Bunu biliyorum."
"O zaman neden korkuyorsun?" diye sordu aklı karışmış bir
şekilde.Duygularımı anlayabiliyordu, ama bunların arkasındaki nedenleri
anlayabildiğini hiç sanmıyordum.
"Laurent'ın ne dediğini duydun."Sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı ama
beni duyabildiklerinden emindim."James'in bir katil olduğunu söyledi.Ya
bir şeyler ters giderse ve ayrılırsa?Eğer onlardan herhangi birine bir
şey olursa Carlisle'a,Emmett'a,Edward'a..." dedim yutkunarak."Eğer o
vahşi kadın Esme'ye bir şey yapacak olursa..."Sesim iyice yükselmişti,
gittikçe histerik bir tona dönüşüyordu."Bütün bunlar benim hatamken
bununla nasıl yaşayabilirim? Hiçbiriniz benim için kendinizi tehlikeye
atmamalıydınız..."
"Bella, Bella sus!" diye sözümü kesti Jasper.Bunları o kadar hızlı
söylemişti ki anlaşılmıyordu."Yanlış şeyler için endişeleniyorsun
Bella.Bana bu konuda güven, hiçbirimiz tehlikede değiliz.Çok büyük bir
baskı altındasın, gereksiz yere endişelenme.Beni dinle!" diye emretti
başımı çevirdiğim için."Ailemiz güçlüdür.Bizim tek korkumuz seni
kaybetmek."
"Peki ama neden siz?"
Bu sefer Alice soğuk parmaklarıyla yanağıma dokunarak sözümü
kesti."Edward neredeyse yüz yıldır yalnız.Ama seni buldu.Onunla çok uzun
zamandır birlikte olduğumuz için bizim gördüğümüz değişiklikleri sen
göremiyorsun.Eğer seni kaybederse önümüzdeki yüzyıl içimizden hiçbiri
onun yüzüne bakamaz."
Onun koyu renk gözlerine bakarken suçluluk duygum biraz olsun
azaldı.Her ne kadar üzerime birdinginlik çökse de yanımda Jasper olunca
duygularıma güvenemezdim.
Bu çok uzun bir gündü.
Odada kaldık.Alice resepsiyonu aradı ve onlardan şimdilik oda
görevlisini iptal etmelerini istedi.Camlar kapalıydı,kimse izlemiyor
olsa da televizyon açıktı.Odaya düzenli aralıklarla benim için yemek
geliyordu.Saatler geçtikçe masanın üzerinde duran gümüş renkli telefon
büyümüştü sanki.
Benim dışımda odadaki herkes rahattı.Ben yerimde duramayıp odanın
içinde bir aşağı bir yukarı yürürken onlar dahada
sakinleşiyordu.Çaktırmadan beni izleyen iki heykel gibiydiler.Odadaki
her şeyi dikkatle inceleyerek kendimi oyalıyordum; koltukların ten
rengi,şeftali,krem,altın ve sonra tekrar ten renkli çizgili
deseni...Çocukken bulutlara bakıp resimler görmeye çalıştığım gibi,
arada bir soyut resimlere bakıyor, bunlara anlam vermeye
çalışıyordum.Mavi bir el, saçını tarayan bir kadın,gerinen bir kedi
gördüm.Ama soluk kırmızı renkli yuvarlak, bana bakan bir göz haline
geldiğinde başımı çevirdim.
Akşamüzeri olmuştu ben de bir şeyler yapıyor olmak için yatağıma
gittim.Karanlıkta kendi kendime bilincimin kıyılarında gezinen
korkularımı kabul ettirebileceğimi umut etmiştim.Ama Jasper'ın sıkı
gözetimi altında bu imkansızdı.
Alice her zaman yaptığı gibi beni takip etti; sanki o da aynı anda
tıpkı benim ön odada oturmaktan sıkılmıştı.Edward'ın ona ne tür
talimatlar verdiğini merak etmeye başlamıştım.Yatağa uzandım, o da
bağdaş kurarak yanıma oturdu.İlk önce onu görmezlikten geldim, sonra
gerçektende çok yorgun olduğumu fark ettim.Ama birkaç dakika sonra,
Jasper'ın varlığında içimde tuttuğum panik duygusu kendini belli etmeye
başladı.Hemen uykuya dalma fikrini bir kenara bıraktım.Bir top gibi
kıvrıldım ve kollarımı bacaklarıma sardım.
"Alice?" diye lafa başladım.
"Evet?"
Sakin olmaya çalışıyordum."Sence şimdi ne yapıyorlardır?"
"Carlisle, takipçiyi mümkün olduğunca kuzeye doğru sürüklemek,
kendisine iyice yaklaştığında ona pusu kurmak istiyor.Esme ve Rosalie
kadını peşlerinde tutabildikleri sürece batıya doğru gidecekler.Eğer
kadın geri dönerse onlarda Forks'a dönecek ve babana göz kulak
olacaklar.Eğer arayamıyorlarsa işler yolunda gidiyor demektir.Demek ki
takipçi çok yakınlarında ve onun duymasını istemiyorlar."
"Peki Esme?"
"Sanırım o Forks'a geri dönmüş olmalı.Eğer kadının duyma ihtimali varsa
Esme de bizi aramaz.Hepsi çok dikkat ediyor."
"Sence gerçekten güvendeler mi?"
"Bella, sana daha kaç kere bizim için herhangi bir tehlike olmadığını
söyleyeceğiz?"
"Bana doğruyu söylüyorsun değil mi?"
"Evet.Sana her zaman doğruyu söyleyeceğim." Sesi dürüst cevap verdiğini
kanıtlar gibiydi.
Bir süre düşündüm ve gerçekten doğruyu söylediğine karar verdim.
"O zaman söyle bakalım, sen nasıl vampir oldun?"
Onu hazırlıksız yakalamıştım.Bir anda sessizleşti.Ona bakmak için
döndüm, gözlerinde kararsızlık vardı.
"Edward bunu sana söylememi istemiyor," dedi ciddi bir şekilde ama bu
konuda Edward'a katılmadığını anlamıştım.
"Bu hiç adil değil.Sanırım bunu bilmeye hakkım var." "Biliyorum."
Ona baktım, bekliyordum.
İç geçirerek; "Bana gerçekten çok kızacak," dedi.
"Bu onu hiç ilgilendirmez.Bu seninle benim aramda.Alice sen benim
arkadaşımsın, arkadaşın olarak sana bu soruyu soruyorum." Bir şekilde
arkadaştık ve hayatım boyunca arkadaşı olacağımı bilmesi gerekirdi.
Akıllı akıllı bakan muhteşem gözlerini bana dikti bir seçim yapar
gibiydi.
"Sana genel hatlarını anlatayım," dedi sonunda. "Ama aslında ben de
hatırlamıyorum, neler yapıldığını ben de bilmiyorum bu yüzden sana
sadece teori kısmını anlatabilirim."
Bekledim.
"Yırtıcılar olarak fiziksel cephanemizde gerektiğinden fazla silah
bulunur.Güç, hız, güçlü hisler; Edward, Jasper ve benim gibi fazladan
özellikleri olanları saymıyorum bile.Ve sessizce avımıza yaklaşırız."
Kıpırdamadan duruyordum, Edward'ın bana bahçede anlattıklarını
düşündüm.
Yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi. "Aslında bizim çok lüzumsuz bir
silahımız daha var.Biz aynı zamanda zehirliyiz," dedi dişlerini
göstererek. "Bu zehir öldürmüyor ama kısmen etkisiz bırakıyor.Yavaş
yavaş kana karışıyor, bu yüzden bir kere av ısırıldığında bizden
kaçamayacak kadar acı çekiyor.Dediğim gibi bu özellik biraz fazla.Yani
zaten ava o kadar yaklaşırsak, av bizden kaçmaz.Tabii ki her zaman
Carlisle gibi istisnalar vardır."
"Yani eğer zehir yayılırsa..." diye mırıldandım.
"Değişimin tamamlanması kanda ne kadar zehir olduğuna ve zehirin kalbe
ne kadar yakın olduğuna bağlı olarak birkaç gün sürüyor.Kalp atmaya
devam ettiği sürece zehir vücudu iyileştirerek ve değiştirerek
yayılıyor.Sonunda kalp duruyor ve değişim tamamlanmış oluyor.Ama bütün
bu süre boyunca kurban her dakika ölmeyi diliyor."
Tüylerim diken diken olmuştu.
"Gördüğün gibi o kadar da hoş bir şey değil."
"Edward çok zor olduğunu söyledi ama ben tam olarak anlamadım." dedim.
"Biz bir bakıma köpekbalıklarına benziyoruz.Bir kere kanın tadını
aldığımızda ya da kokusunu duyduğumuzda bizi beslemektan uzak tutmak çok
zordur; hatta bazen imkansızdır.Birini ısırmak, kanının tadına bakmak
bu çılgınlığı başlatmış oluyor.Her iki taraf içinde zor; bir taraftan
kana susamışlık, diğer taraftan da o korkunç acı."
"Sen neden hatırlamıyorsun?"
"Bilmiyorum.Herkes değişimin verdiği acının insan olarak geçirdiğin en
acı anın hayattaki karşılığı ile aynı olduğunu söylüyor.Ben insan
olmamla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum." Sesi hüzünlüydü.
İkimiz de düşünceye daldık.
Saniyeler geçiyordu, ben öyle derin dalmıştım ki neredeyse onun
varlığını unutacaktım.
Sonra Alice hiçbir şey olmamış gibi yataktan fırladı.Korkudan
sıçramıştım, şaşkınlıkla ona bakıyordum.
"Bir şeyler değişti." Sesi telaşlıydı ve artık benimle konuşmuyordu.
Kapıya Jasper'la aynı anda ulaştı.Konuşmamızı ve Alice'in ani
hareketini duyduğundan emidim.Ellerini Alice'in omuzlarına koydu ve onu
yatağa oturttu.
"Ne görüyorsun?" diye sordu gözlerinin içine bakarak.Alice'in gözleri
çok uzakta bir yere odaklanmıştı.Ben ona yakın oturmuş, ne söylediğini
duymak için ona doğru eğilmiştim.
"Bir oda görüyorum, uzun bir oda ve her yerde aynalar var.Yerler
tahta.O da odada, bekliyor.Aynanın etrafında altın çizgiler var."
"Oda nerede?"
"Bilmiyorum.Bir şeyler eksik ve diğer karar henüz verilmemiş."
"Ne zaman peki?"
"Yakında o bu aynalı odada olacak;hatta blki yarın.Ona bağlı.Bir şeyi
bekliyor ve şu an karanlıkta."
Ona her zamanki soruları sorarken Jasper'ın sesi sakin ve
sistemliydi."Ne yapıyor?"
"Televizyon seyrediyor...Hayır, video seyrediyor, karanlıkta, başka bir
yerde."
"Nerede olduğunu görebiliyor musun?"
"Hayır, çok karanlık."
"Peki, aynalı oda, orası nerede?"
"Sadece aynalar ve altın; odanın etrafını çevreleyen bir şerit
gibi.Üzerinde büyük bir müzik seti olan siyah bir masa var ve bir
televizyon.Orada videoya dokunuyor ama karanlık odadaki gibi
seyretmiyor.Bu oda onun beklediği oda." Gözlerini çevirdi ve daha sonra
Jasper'a baktı.
"Başka birşey yok mu?"
Başımı salladı.Hareketsizce birbirlerine baktılar.
"Bu da ne demek?" diye sordum.
İkiside cevap vermedi, sonra Jasper bana baktı.
"Bu takipçinin planlarının değişmiş olduğu anlamına geliyor, onu aynalı
oda ve karanlık odaya götürecek bir seçim yapacak."
"Ama biz bu odaların nerede olduklarını bilmiyoruz."
"Hayır."
"Ama Washington'ın kuzeyindeki dağlardan birinde avlanmış olmadığını
biliyoruz.Onların elinden kaçacak."Alice'in sesi tatsızdı.
"Onları arasak mı?" diye sordum.Ciddi ciddi birbirlerine baktılar,
karar verememişlerdi.
Ve telefon çaldı.
Ben başımı kaldırıp bakana kadar Alice telefona bakmak için odanın
diğer tarafına geçmişti.
Telefonu açtı ama önce konuşmadı.
"Carlisle" dedi aniden; benim gibi şaşırmış ya da rahatlamış
görünmüyordu.
"Evet." dedi bana bakarak.Uzun bir düre dinledi.
"Onu demin gördüm." Az önce gördüğü imgelemi tekrar anlattı."Onu o
uçağa her ne bindirdiyse o odalara gidecek."Bir an duraksadı."Evet" dedi
ve sonra bana döndü."Bella?"
Telefonu bana uzattı.Koşarak yanına gittim.
"Alo" dedim nefes nefese.
"Bella," dedi Edward.
"Ah Edward! Çok endişelendim."
"Bella," diye iç geçirdi üzüntüyle."Kendin dışonda hiçbir şey için
endişelenmemen gerektiğini söylemiştim sana."Sesini duymak o kadar
güzeldi ki...O konuşurken çaresizliğimin bir yanıp bir söndüğünü
hissediyordum.
"Neredesin?"
"Vancouver'ın dışındayız.Bella, çok üzgünüm ama onu kaybettik.Bizden
şüphelendi ve onun ne düşündüğünü duyamayacağım kadar uzakta durdu.Ama
şu an burada değil; gitti, anlaşılan bir uçağa binmiş.Sanırım baştan
başlamak için Forks'a dönüyor."Arkamdan Alice'in Jasper'a bir şeyler
fısıldadığını duyuyordum.
"Biliyorum.Alice onun gittiğini gördü."
"Endişelenmene gerek yok, onu sana yönlendirecek bir şey
bulamayacaktır.Biz onu tekrar bulana kadar tek yapman gereken, orada
kalıp beklemek."
"Merak etme.Esme Charlie'yle birlikte mi?
"Evet, kadın kasabadaymış.Eve gitmiş ama Charlie işteymiş.Yanına
gitmemiş, bu yüzden korkmana gerek yok.Esme ve Rosalie gözetiminde baban
iyi."
"O kadı ne yapıyor?"
"Muhtemelen tekrar iz peşine düşmüştür.Gece boyunca kasabadaydı.Rosalie
onu havaalanından, bu yana takip etti.Çabalıyor Bella, ama bulabileceği
hiçbir şey yok."
"Charlie'nin güvende olduğundan emin misin?"
"Evet, Esme onu gözünün önünden ayırmaz.Biz de yakında orada
olacağız.Eğer takipçi Forks'un yakınlarından bile geçse onu yakalarız."
"Seni özledim," dedim sessizce.
"Biliyorum Bella.İnan bana biliyorum.Sanki yarım sende kalmış gibi."
"O zaman gel ve al," dedim.
"En kısa zamanda yanındayım; elimden galdiği kadar çabuk geleceğim.İlk
önce senin güvende olduğundan emin olmam lazım." Sesi sertti.
"Seni seviyorum," dedim.
"Başına açtığım bunca dertten sonra ben de seni seviyorum."
"Evet, aslında seni hala sevebiliyorum."
"Yakında sana döneceğim."
"Bekliyor olacağım."
Telefonu kapatır kapatmaz ruh halim değişmişti.
Telefonu Alice'e vermek için döndüm, bu sırada Jasper ve Alice masanın
üzerinde Alice'in otel kağıdına çizdiği bir şeye bakıyordu.Oturdum ve
Alice 'in ne çizdiğine baktım.
Dikdörtgen şeklinde bir oda çizmişti ve odanın arkasında kare olan bir
böümü vardı.Yerden tavana kadar olan uzun tahtalar odayı boylu boyunca
çevrelemişti.Duvarlardan aşağıya inildikçe aynalardaki kırıkları
gösteren çizgiler çizmişti.Bel hizasında duvarları çepeçevre saran uzun
bir şerit vardı.Bunlar Alice'in söylediği altın rengi şeritlerdi.
"Burası bir bale stüdyosu," dedim bir anda bana tanıdık gelen şekillere
bakarak.
Şaşkınlıkla bana baktılar.
"Bu odayı biliyor musun?"Jasper'ın sesi sakindi ama bu sorunun altında
anlamadığım bir şey vardı.Alice başını kağıda eğdi, elleri kağıdın
üzerinde uçarcasına hareket ediyordu.Arka duvarda bir acil çıkış kapısı
ve sağ ön köşede alçak bir masanın üzerinde de bir televizyon ve müzik
seti beliriyordu.
"Bu yer, benim sekiz,dokuz yaşımdayken dans dersi almak için gittiğim
yere benziyor.Tıpkı böyle bir yerdi." Elimle arka tarafta kare
şeklindeki bölümü gösterdim."Burada tuvaletler vardı; kapılar diğer dans
odasına doğruydu.Ama müzik seti buradaydı," dedim sol köşeyi
göstererek."Müzik seti daha eskiydi ve televizyon yoktu.Bekleme odasında
bir pencere vardı; eğer oradan bakarsanız dans stüdyodunu
görebiliyordunuz."
Alice ve Jasper gözlerini dikmiş bana bakıyorlardı.
"Bunun aynı oda olduğundan emin misin?" diye sordu Jasper sakin bir
şekilde.
"Hayır emin değilim; sanırım birçok dans stüdyosu buna benziyordur,
aynalar, bar," dedim aynaların karşısında duran bale barlarını
göstererek."Sadece bu şekiller bana tanıdık geldi." Tam hatırladığım
yerde duran kapıyı işaret ettim.
"Oraya gitmek için herhengi bir sebebin var mı? diye sordu Alice araya
girerek.
"Hayır, oraya on yıldır gitmiyorum.Ben berbat bir dansçıydım;
resitallerde beni hep arkaya koyarlardı," diye itiraf ettim.
"O zaman burasının seninle hiç bir alakası olamaz öyle mi?" diye sordu
Alice dikkatle.
"Hayır, sahibinin bile aynı olduğunu zannetmiyorum.Belki de başka bir
yerdeki dans stüdyosudur."
"Senin gittiğn stüdyo hangisiydi?" diye sordu Jasper.
"Annemin evinden köşeyi dönünce bir yerdeydi, okul çıkışlarımda oraya
yürüyerek giderdim..." Sesim gittikçe alçalıyordu.Birbirlerine bakışları
gözümden kaçmadı.
"Burada, Phoenix'te yani?" dedi Jasper.
"Evet," dedim."58. Cadde ve Cartus."
Hepimiz sessizce oturmuş, karşımızdaki kapıya bakıyorduk.
"Alice bu telefon güvenli mi?"
"Evet," dedi bana "Numara Washington'a bağlı."
"O zaman bu telefonu annemi aramak için kullanabilirim."
"Onun Florida'da olduğunu sanıyordum."
"Evet, burada değil ama yakında eve dönecek ve bu durumda eve dönmemesi
gerek..." Sesim titremişti.Edward'ın Charlie'nin evinde olan kırmızı
saçlı kadınla ilgili söylediği bir şey aklıma geldi; kayıtlarımın olduğu
okul.
"Ona nasıl ulaşacaksın?"
"Evdeki telefon dışında sabit bir telefonları yok ama annem mesajlarını
düzenli olarak kontrol eder."
"Jasper?" dedi Alice.
Bunu bir süre düşündü."Sanırım bunun bir sakıncası yok, tabi nerede
olduğunu söyleme."
Hevesle telefona uzandım ve o tanıdık numarayı çevirdim.Dört kere çaldı
ve sonra annemin mesaj bırakmamı söyleyen o neşeli sesini duydum.
Sinyal sesinden sonra konuşmaya başladım."Anne, benim Bella.Dinle bak
yapmanı istediğim bir şey var ve çok önemli.Bu mesajı alır almaz beni bu
numaradan ara." Alice çoktan yanıma gelerek resmin altındaki boşluğa
telefon numarasını yazmaya başlamıştı.İki kere dikkatlice tekrar
ettim."Lütfen benimle konuşmadan hiçbir yere gitme.Merak etme ben iyiyim
ama bu mesajı ne kadar geç alırsan al, seninle hemen konuşmam lazım,
tamam mı?Seni seviyorum anne, görüşürüz."Gözlerimi kapattım ve bu mesajı
almadan önce eve gitmemesi için dua ettim.
Kanepeye yerleştim, tabaktaki meyvelerden atıştırmaya
başladım.Charlie'yi aramayı düşündüm ama bu saatte eve gelip
gelmeyeceğini kestiremedim.Florida'yla ilgili grev, fırtına ya da
terörist saldırısı gibi onların eve erken dönmesine neden olacak bir şey
duyarım diye haberlere odaklandım.
Ölümsüzlük sonsuz bir sabır gerektiriyor olmalıydı.Ne Jasper ne de
Alice bir şey yapma ihtiyacı duyuyorlardı.Alice, televizyondan yansıyan
ışıkla gördüğü karanlık odayı kabataslak çizmeye çalıştı.Ama
bitirdiğinde oturdu ve o zamansız gözleriyle boş duvara bakmaya
başladı.Jasper'ın da hiç acelesi yoktu, ne benim gibi perdelerin
arasından bakıyor, ne de kapıdan çığlıklar atarak koşuyordu.
Telefonun tekrar çalmasını beklerken kanepede uyuyakalmış
olmalıyım.Alice beni yatağıma taşırken soğuk elinin dokunuşuyla kısa bir
süre beni uyandırmışsa da başımı yastığa koyar koymaz yine kendimden
geçtim.



Alıntıdır !
Admin
Admin
Kontes
Kontes

Mesaj Sayısı : 157
Reputation : 0
Kayıt tarihi : 11/07/10
Yaş : 28
Nerden : Yalova

https://twilightserisi-tr.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz