Twilight
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Breaking Dawn-Şafak Vakti Türkçe Çeviri Bölüm 22(Söz Ver)

Aşağa gitmek

Breaking Dawn-Şafak Vakti Türkçe Çeviri Bölüm 22(Söz Ver)  Empty Breaking Dawn-Şafak Vakti Türkçe Çeviri Bölüm 22(Söz Ver)

Mesaj tarafından ilaydædward Cuma Tem. 23, 2010 9:13 pm

Breaking Dawn-Şafak Vakti Türkçe Çeviri Bölüm 22(Söz Ver)

Renesmee'yi düşünmek onu benim garip, yeni ve geniş ama meşgul aklımda ana-sahneye koymuştu. Bir çok sorular. ''Bana ondan bahset,'' elimi alırken ısrar ettim. El ele tutuşmak bizi biraz yavaşlattı. ''O dünya da başka hiç bir şeye benzemiyor,'' dedi. Bu yabancının üzerinden keskin bir kıskançlık ağrısı hissettim. Edward onu biliyordu ama ben bilmiyordum. Bu adil değildi. ''Eşit derecede bölünmüş gibi görünüyor.'' (benzerlik bakımından) ''O sıcak-kanlıydı,'' hatırladım. ''Evet. Kalp atışlarına sahip, yine de bir insanınkinden azıcık daha hızlı atıyor. Vücut ısısı da normalden biraz daha fazla. Oyuyabiliyor.'' ''Gerçekten mi?'' ''Bir yeni doğan için oldukça iyi. Dünyada uykuya ihtiyacı olmayan tek ebebeynler ve bizim çocuğumuz şimdiden gece boyunca uyuyor.''kıkırdadı. 'Bizim çocuğumuz' değiş şeklinden hoşlandım. Sözler onu daha gerçek kılıyordu. ''Tam olarak senin göz rengine sahip-- tam olarak kaybolmamış.'' bana gülümsedi. ''Çok güzeller.'' ''Ve vampir tarafları?'' diye sordum. ''Teni bizmkimki kadar içinden geçilemez gözüküyor. Kimse bunu test etmeyi hayal edemez.'' Ona göz kırptım, biraz şaşırmış. ''Elbette kimse test etmeyecek,'' bana tekrar güven verdi. ''Besinleri... eh, kan içmeyi tercih ediyor. Charlisle de onu biraz bebek formülü içmeye ikna etmeye çalışmaya devam ediyor, ama onun bu konuda pek sabrı yok. Onu suçladığımı söyleyemem--- iğrenç- kokan bir şey. İnsan yemekleri için bile. Ağzım açık ona bakakaldım. Aralarında konuşuyorlarmış gibi söylemişti. ''Onu ikna etmek?'' ''O çok yetenekli, şok edici derecede çok, ve çok geniş adımlarla gelişiyor. Yinede -henüz- konuşmaya başlamadı.Etkileyici bir biçimde iletişim kuruyor.'' ''Daha. Henüz. Konuşmadı?'' Bunu sindirmeme zin vererek, adımlarımızı biraz daha yavaşlattı. ''Etkileyici bir biçimde iletişim kuruyor derken ne demek istiyorsun?'' ''Bence bunu... kendin görmen senin için daha kolay olacak. Tanımlamak daha zor.'' Onu onayladım. Bu gerçeğe dönüşmeden önce kendim görmem gereken şey olduğunu biliyordum. Bunun için ne kadar hazır olduğumu bilmiyordum, o yüzden konuyu değiştirdim. ''Neden Jacob hala burada?'' diye sordum. ''Naıl dayanıyor? Neden dayanmalı?'' Çn sesini andıran sesim biraz titredi. ''Neden daha fazla acı çekmek zorunda?'' ''Jacob acı çekmiyor,'' dedi, garip, yeni bir ses tonuyla. '' Ama onun bu durumunu değiştirme konusunda hevesli olabilirim.''Edward dişlerinin arasından ekledi. ''Edward!'' durması için onu aniden çekerek, ( ve bunu yapabiliyor olduğum için biraz kendini beyenmişlik heycanı hissederek) tısladım. ''Bunu nasıl söyleyebilirsin? Jacob bizi korumak için hereyden vaz geçti! Onu neyin içine sürüklediğimi--! '' Soluk bir utanç ve suçluluk duygusu ile büzüldüm. O zamanlar ona nne kadar ihtiyacım olması artık bana tuhaf gözüküyordu. O neredeyse ortadan kaybolmuşken duyduğum boşluk hissi; bu bir insan zayıflığı olmalıydı. ''Bunu nasıl söyleyebildiğimi kesinlikle göreceksin,''Edward mırıldandı. ''Ona açıklamasına izin vereceğime dair söz verdim, ama bunu benim gördüğümden farklı düşüneceğinden şüpheliyim. Ama tabiki, senin düşüncelerin hakkında sıkça yanılıyorum değil mi?'' Dudaklarını büzdü ve bana baktı. ''Ne açıklaması?'' Edward başını salladı. ''Söz verdim. Yine de Artık ona gerçekten bir şey borçlu olup olmadığımı bilmiyorum...'' Dişleri birbirine geçti. ''Edward, anlamadım.'' sinir ve kızgınlık kafamı ele geçirdi. Yanağımı okşadı ve sonra sinir bozukluğunu bir süre için geçersiz kılarak, yanıt olarak yüzü ifadesizleşirken tatlılıkla gülümsedi. "Senin için bakmanın daha zor olacağını biliyorum. Hatırlıyorum." ''Kafası karışık hissetmekten hoşlanmıyorum.'' Biliyorum. Öyleyse eve geri dönelim, böylece herşeyi kendin görebilirsin.'' Eve gitmek hakkında konuşurken gözleri elbisemin kalıntılarında gezindi, ve kaşlarını çattı.''Hmm.'' Yarım dakika düşündükten sonra beyaz t-shirt ünü çıkardı ve kollarımı içine sokabilmem için bana tuttu. ''O kadar kötü mü?'' Sırıttı. T-shirt ünün kollarından ellerimi geçirdim. Elbette, bu onu t-shirt süz bırakmıştı, ve bunu dikkat dağıtıcı bulmamak olanaksızdı. ''Yarışalım,'' dedim ve sonra uyardım, ''bu sefer oyunu bozmak yok!'' Elimi bıraktı ve sırıttı. ''İşaretinle...'' Yeni evime doğru yolumu bulmak Charlie'nin sokağında eskisine yürümekten daha basitti. Benim kadar hızlı koşarken bile kokumuz, takip etmesi açık ve kolay bir iz bırakmıştı. Edward nehre gelinceye kadar beni yendi. Ekstra gücümü kullanarak onu yenmek için, bir şans yakaladım ve erken sıçradım. ''Ha!'' Çime ilk benim ayağımın dokunduğunu duyduğumda mutlu oldum. Onun inmesini dinlerken, beklemediğim bir şey duydum. Yüksek ve çok fazla yakın bir şey. Gümbür gümbür atan bir kalp. Edward aynı saniyede arkamdaydı, elleri omuzlarımı kavradı. ''Nefes alma,'' beni telaşla uyardı. Nefes almayı bırakirken paniklememeye çalıştım.İçgüdüsel olarak sesin kaynağını bulmak için etrafı araştıran gözlerim hareket eden tek şeylerdi. Jacob Cullenlar'ın çimlerine ormanın dokunduğu çizgide duruyordu. Kolları bedeninde çaprazlanmıştı ve çenesi sıkıca kapalıydı. Arkasındaki ormanda görünmez halde, şimdi iki büyük kalp duyuyordum. ''Dikkatlice Jacob,'' dedi Edward. Ormandan bir hırıltı kaygıyla yankı yaptı. ''Belki de bu en iyi yol değildir--'' ''Onun ilk önce bebeğin yanına gitmesine izin vermenin daha iyi mi olacağını düşünüyorsun?'' Jacob sözünü kesti. ''Bella'nın benimle ne yapacağını görmek daha güvenli. Çabuk iyileşirim.'' Bu bir test miydi? Renesmee'yi öldürmemeye çalışmadan önce Jacob'u öldürmeyeceğimi görmek için mi? Garip bir yolla hasta hissettim-- bu midemle ilgili bir şey değildi yalnızca aklımla ilgiliydi. Bu Edward'ın fikri miydi? Yüzüne tedirginlikle baktım; Edward bir süre için temkinli gözüktü, ve sonra ifadesi kaygılıdan başka birşeye dönüştü. Omuz silkti ve ''Kendi boynun.'' dediği zaman sesinde hafif bir düşmanlık vardı. Ormandan gelen hırıltı bu sefer öfkeliydi; Leah , buna hiç şüphem yoktu. Jacob ne yapıyordu? Neden Renesmee'yi korumak için kendini bir test olarak önermişti? Bu bana hiç bir anlam ifade etmiyordu. Arkadaşlığımız kurtulmuş olsa bile... Ve gözlerim Jacob'unkilerle buluştuğunde belki de bir anlam ifade ettiğini düşündüm. Hala benim en iyi arkadaşım gibi gözüküyordu. Aama o değişmiş olan değildi. Ben ona nasıl gözüküyordum? Ve sonra tanıdık gülümsemesi ile gülümsedi, ve ben arkadaşlığımızım bozulmamış olduğundan emindim. Bu tıpkı eskisi gibiydi, onun garajında takıldığımız zamandaki gibi, yalnızca zaman öldüren iki arkadaş gibi.Basit ve normal. Tekrar, değişmeden önce ona duyduğum tuhaf ihtiyacın tamamen gittiğini fark ettim. O benim sadece arkadaşımdı,olması gerektiği gibi. Yine de şu anda ne yapıyor olduğu konusunda hala bir fikrim yoktu. Beni, kontrolümü kaybettiğim bir anda yapacağım ve sonsuza kadar ıstırap içinde pişmanlık duyacağım bir şeyden beni koruyacak kadar --kendi hayatı ile-- kendisini düşünmeyen biri miydi? Jacob tanıdığım en iyi insanlardan biriydi ama bu birisinin kabul etmesi için çok fazla gözüküyordu. Genişçe sırıttı, ve hafifçe ürperdi. ''Şunu söylemeliyim ki Bells. Sen bir korku şovundan fırlamış gibisin.'' Kolayca eski gidişata dönerek, ona geri sırıttım. Edward hırladı. ''Kendine dikkat et kırma.'' Rüzgar arkamdan esti ve ben akciğerlerimi çabucak güvenli havayla doldurdum ki konuşabileyim. ''Hayır o haklı. Gözler gerçekten bir şey değil mi?'' ''Süper-ürkütücü. Ama olacağını düşündüğüm kadar kötü değil.'' ''Eee-- harika iltifatın için teşekkürler!'' Gözlerini devirdi. ''Ne kastettiğimi biliyorsun. Sen hala sen gibi gözüküyorsun-- çoğunlukla. Belkide bu çok... sen Bella'ymışssın gibi gözükmüyor. Sen hala buradaymıssın gibi hissedeceğimi düşünmemiştim'' Bir soğukluk izi veya küskünlük içermeden bana tekrar gülümsedi. Ve sonra kıkırdadı ve ''Yine de, bu gözlere yakın zamanda alışacağımı tahmin ediyorum. ''Alışacak mısın?'' diye sordum, kafası karışmış bir biçimde. Hala arkadaş olmamız harikaydı, ama ,bu birlikte çok fazal zaman geçireceğimiz gibi değildi. Garip bir bakış, gülümsemesini silerek, yüzünden geçti. Bu neredeyse... suçluydu? Ve sonra gözleri Edwarda döndü. ''Teşekkürler,''dedi. ''Bunu ondan saklamayı başarabileceğinden emin değildim. Söz vermiş ol ya da olma. Genelde, onun istediği her şeyi ona hemen verirsin. ''Belki de sinirlenip kafanı uçurmasını umuyorumdur,''Edward öneride bulundu. Jacob homurdandı. ''Neler oluyor? Siz ikiniz benden sırlar mı saklıyorsunuz?'' kuşkulu bir biçimde konuşuyordum. ''Daha sonra açıklarım,'' dedi Jacob - sanki bunu gerçekten planlamıyormuş gibi. Ve konuyu değiştirdi. ''Önce, hadi şu şovu sahneye koyalım.'' Yavaşça öne doğru gelmeye başladığında sırıtması artık bir meydan okumaydı. Arkasında bir itiraz sızlanmaları vardı, ve sonra Leah'ın gri bedeni onun arkasındaki ağaçların arkasından kaydı. Uzun, kum-rengi Seth hemen onun arkasındaydı. ''Sakinleşin, çocuklar,''dedi Jacob. ''Bunun sışında kalın.'' Onların Jacob'u dinlememesinden ama yalnızca onu biraz daha yavaş takip etmelirinden memnun olmuştum. Rüzgar artık durgündu; artık onun kokusunu benden uzağa üflemeyecekti. Aaramızdaki havada onun kalp atışlarını hissedebileceğim kadar yeterli derecede yakınıma geldi. Karşılık olarak boğazım yandı. ''Hadi, Bells. En kötü vuruşunu yap.'' Leah tısladı. Nefes almak istemiyordum. Teklif eden o olsa bile, Jacob'u bu kadar büyük bir tehlikeye atmak bana doğru gelmiyordu. Ama mantıktan uzaklaşamazdım. Başka türlü nasıl Renesmee'yi incitmeyeceğimden emin olabilirdim ki? ''Burada yaşlanıyorum Bella,'' Jacob alay etti. ''Tamam, teknik olarak değil ama sen ana fikri anladın. Devam et, bir nefes al.'' ''Beni tut,'' dedim Edward'a, onun göğüsüne doğru büzülerek. Elleri kollarımda sıkılaştı. Kaslarımı, onları donmuş tutabilmeyi umarak, tek bir noktada kilitledim.En azından avda yaptığım kadar iyi davranacağıma karar verdim. En kötü senaryo, nefes almayı durdururum ve koşarım.Kendimi herhangi kötü bir şeye hazırlayarak, gergince burnumdan küçük bir nefes aldım. Biraz can yaktı ama burnum zaten yanıyordu. Jacob dağ aslanındn daha insan kokmuyordu. Kanında anında tiksindirici bir hayvan etkisi vardı. Yine de kalbinin yüksek, ısalk sesi hoştu. Koku burnumu kırıştırmama sebep oldu. Aslında bu kokuyla atan nabzının sesi ve sıcaklığına karşı olan tepkimi hafifletmek kolay olmuştu. Bir nefes daha aldım ve rahatladım. ''Hıh. Herkezin neden senin hakkında öyle davrandığını anlıyorum. Berbat kokuyorsun Jacob.'' Edward bir kahkaha patlattı; elleri belimi sarmka için omuzlarımdan kaydı. Seth Edward'la uyum içinde alçak bir kahkaha şeklinde havladı; Leah bir kaç adım geri ekilirken o biraz daha yakına geldi. Ve sonra Emmet'in aramızdaki cam duvar tarafından biraz hafifletilmiş gürültülü kahkahasını duyduğumda başka bir se dikkatimi çekti. ''Konuşana bakın,''dedi Jacob, abartılı bir biçimde burnunu tıkayarak. Edward beni kucaklarken, hatta kendini sakinleştirip kulağıma ''Seni seviyorum'' diye fısıldadığında bile Jacob'un yüzü o kadar da buruşmadı. Yalnızca sırıtmaya devam etti. Bu beni aramızdaki şeylerin uzun zamandır olmadığı gibi doğru şekilde olacağı konusunda umutlandırdı. Belki de artık beni artık eskisi gibi sevemeyeceği şekilde yeterince fiziksel olarak ondan iğrendiğimden beri, gerçekten onun arkadaşı olabilirdim. Belkide tüm ihtiyacımız olan şey buydu. ''Tamam, öyleyse geçtim değil mi?'' dedim. ''Artık büyük sırrınızın ne olduğunu bana söyleyecek misiniz?'' Jacob'un ifadesi gerginleşti. ''Bunun hakkında endişe etmeni gerektirecek hiç birşey...'' Tekrar Emmet'in kıkırdadığını duydum-- bir antipati sesi. Konu üzerinde bastırabilirdim, ama Emmet'i dinlerken, başka sesler de duydum.diğerlerinden daha hızla hareket eden bir set akciğer. Yalnızca bir kalp, kuş kanadı gibi çarpıyordu, hafif ve çabuk. Tamamen dikkatim dağılmıştı. Kızım yalnızca ince cam duvarın arkasındaydı. Onu göremiyordum-- ışık, yansıma yapan pencerelerde ayna gibi sekti. Yalnızca kendimi görebiliyordum, çok garip gözüküyordum --Jacob'la karşılaştırınca-- çok beyaz ve durgün. Ya da , Edward'la karşılaştırınca, kesinlikle doğru görünen. ''Renesmee,'' diye fısıldadım. Stres beni yeniden bir heykele dönüştürmüştü. Renesmee bir hayvan gibi kokmayacaktı. Onu teklikeye mi sokuyordum? ''Gel ve gör,'' diye mırıldandı Edward. ''Bunu kaldırabileceğini biliyorum.'' Bana yardum edeceksin?'' diye fısıldadım kıpırtısısz dudaklarımın arasından. ''Elbette edeceğim.'' ''Ve Emmetla Jasper-- yalnızca önlem olarak?'' ''Seninle ilgileneceğiz Bella. Endişelenme, hazır olacağız. Hiç birimiz Renesmee'yi riske atmayacağız. Bence onun nasıl bütünüyle hepimizi küçük parmaklarının etrafına sardığını görünce şaşıracaksın.Ne olursa olsun mükkemmel derecede güvende olacak. Onu görmek için duyduğum istek, onun sesindeki hayranlığı anlamak, donuk duruşumu bozdu. Bir adım ileriye gittim. Ve sonra Jacob yolumun üzerindeydi. Yüzü bir endişe maskesiydi. ''Emin misin, kanemici?'' sesi neredeyse yalvaran bir tondaydı. Edwardla bu şekilde konuştuğunu asla duymamıştım. ''Bundan hoşlanmadım. Belkide beklemeldir---'' ''Seinin testini geçti, Jacob.'' Bu Jacob'un testi miydi? ''Ama--,'' Jacob başladı. ''Ama hiçbir şey''dedi Edward, aniden öfkeli. ''Bella'nın kızımızı görmeye ihtiyacı var. Yolundan çekil.'' Jacob bana tuhaf, çılgınca bir bakış attı ve sonra nerdeyse önümüzdeki eve doru tabana kuvvet koştu. Edward hırladı. Onların tavırlarına bir anlam veremiyordum ve buna konsantre de olamıyordum. Yalnıca hafızamdaki bulanık çocuk hakkında düşünebiliyor ve puslulukla mücadele ederek, onun yüzünü tam olarak hatırlamaya çalışıyordum. "Girecek miyiz?" dedi Edward, sesi yeniden yumuşak. Gergince başımı salladım. Sıkıca elimi kendisininkine koydu ve ein yoluna doğru yöneldi. Onlar beni hem istekli hemde korumacı bir gülümsemeyle beklediler. Rosalie hepsinden birkaç adım gerideydi. Jacob ona katılıp, normalden daha yakın, önünde durncaya kadar yalnızdı. Bu yakınlıkta hiç bir rahatlık yoktu; ikisi de bu yakınlıktan huzursuz görünüyordu. Çok küçük biri Jacob'a dikkatlice bakarak, Rosalie'nin kollarından öne doğru uzanıyordu. Hemen, o benim tüm dikkatimi kendine çekti, her düşüncemi, gözlerimi açtığım andan beri başka hiç birşeyin çekemediği kadar. ''Yalnızca iki gün yoktum?'' şaşkınlıktan soluğum kesilmişti, inanamıyordum. Rosalie'nin kollarındaki yabancı çocuk en azından bir kaç haftalık olmalıydı, eğer bir kaç aylık değilse. Benim belirsiz anımdaki çocuğun en az iki katıydı ve bana doğru uzanırken kendi gövdesini kolayca destekleyebiliyor gibi gözüküyordu. Onun parlak bronz-rengi saçları omuzlarına lüleler halinde düşmüştü. Çikolata kahvesi gözleri beni tam olarak çocukça olmayan bir ilgiyle inceledi; bu bir yetişkindi, dikkatli ve akıllı. Bir süreliğine benim olduğum yöne doğru uzanarak bir elini kaldırdı ve sonra Rosalie'nin boğazına dokunmak için geri uzattı. Eğer yüzü insanı güzelliğiyle ve mükemmelliğiyle şaşkına uğratmıyor olsaydı, bunun aynı çocuk olduğuna inanmazdım. Benim çocuğum. Ama Edward onun çizgilerindeydi, ve ben onun gözlerinde ve yanaklarındaydım. Hatta Charlie onun sık kıvırcıklarında bir yer edinmişti, ama rengi Edward'ın kiyle uyuşuyordu.O bizim olmalıydı. İmkansız, ama hala gerçek. Bu beklenmeyen küçük kişiyi görmek yine de onu daha gerçek yapmıyordu. Yalnızca bu onu daha inanılmaz yapıyordu. Rosalie boynundaki eli okşadı ve mırıldandı, ''Evet bu o.'' Renesmee'nin gözleri benimkilere kilitlendi. Sonra, zorlu doğumundan birkaç saniye sonraki gibi, bana gülümsedi. Minicik, mükemmel beyaz dişlerin bir parlaması. İçeri doğru sendeleyerek, ona doğru kararsız bir adım attım. Herkez çok hızlı hareket etti. Emmet ve Jasper, omuz omuza, eller hazır, hemen önümdeydiler.Edward, parmakları yeniden omuzlarımın üst kısmında sokıca beni arkadan tuttu. Hatta Charlisle ve Esme, Rosalie, elleri Renesmee'yi kavramış halde kapıya doğru gerilerken, Emmet ve Jasper'in yanlarına gitmek için hareket ettiler. Jacob da onların önündeki korumacı mesafeyi koruyara hareketlendi. Alice yerinden kıpırdamayan tek kişiydi. ''Oh, ona biraz güvenin,'' onları azarladı. ''Hiç bir şey yapmayacaktı.Sizde yakından bakmak istediniz.'' Alice haklıydı. Kontrollüydüm. Kendimi herhangi bir şey için hazırlamıştım-- ormandaki insan kokusu kadar ısrarlı bir şey için. Buradaki cezbedicilek karşılaştırılamazdı. Renesmee'nin kokususu mükemmel bir biçimde en güzel parfümün kokusu ve en lezzetli yemeğin kokusu arasındaki bir çizgide dengelenmişti.İnsan kısmının ezici olmaktan koruyacak kadar yeterli vampirlerin tatlı kokusuda vardı. Bunu kaldırabilirdim. Emindim. ''Ben iyiyim,'' Edwrad'ın omuzumdaki elini okşayarak söz verdim. Sonra tereddüt ettim ve ekledim, '' Yine de yakın durun, ne olur ne olmaz.'' Jasper'in gözleri kısıktı, odaklanmıştı. Onu sakin tutmaya çalışırken, benim duygusal iklimimi alıyor olduğunu biliyordum. Jasper'in görüşlerini okurken, Edward'ın ellerini serbest bıraktığını hisettim. Ama, yine de Jasper bunu ilk elden alıyordu, o kadar da emin gözükmüyordu. Benim sesimi duyduğunda, Rosalie'nin kucağındaki çok-dikkatli çocuk bana uzanmak için mücadele etti. Bie şekilde, ifadesi çok sabırsız gözüküyordu. ''Jazz, Em, geçmemize izin ver. Bella bunu halledebilir.'' ''Edwrad, risk--,'' dedi Jasper. ''En azda, Dinle, Jasper-- avdayken o yanlış zamanda yanlış yerde olan iki yürüyüşçünün kokularını yakaladı...'' Carlisle'nin şok içinde bir nefes aldığını duydum. Esme'nin yüzü aniden şefkatle karışık endişe ile doldu. Jasper'in gözleri büyüdü ama Edward'ın sözleri kafasındaki bazı soruları cevaplamış gibi yalnızca küçücük başını salladı. Jacob'un ağzı iğrenme ile buruştu. Emmet omuz silkti. Rosalie kollarındaki çocukla mücadele ederken Emmetten bile daha az kaygılı gözüktü. Alice'nin ifadesi kanmadığını gösteriyordu. Kısık gözleri,herşeyden çok elbiseme ne yaptığım hakkında endişeleniyor gibi gözükerek, yanan bir yoğunlukla ödünç t-shirt üme odaklanmıştı. ''Edward!'' diye bağırdı Carlisle.'' Nasıl bu kadar sorumsuz olabilirsin?'' ''Biliyorum, Carlisle, biliyorum.Açıkça aptallık ettim. Onu kendi haline bırakmadan önce güvenli bölgede olduğumuzdan emin olmak için zaman harcamalıydım.'' ''Edward,'' onların bana bakışlarından utanarak mırıldandım. Gözlerimde daha parlak bir kırmızı görmeye çalışıyor gibiydiler. ''Beni azarlamakta kesinlikle haklı, Bella,'' edward bir sırıtmayla konuştu. ''Büyük bir yanlış yaptım. Senin tanıdığım herkezden daha güçlü olman bunu değiştirmez.'' Alice gözlerini devirdi. ''Zevkli şaka, Edward.'' ''Şaka yapmıyordum. Jasper'a Bella'nın neden bunu kaldırabileceğini açıklıyordum. Herkezin kararlara varması benim hatam değil.'' ''Bekle,'' Jasper'in soluğu kesildi. ''İnsanları avlamadı mı?'' ''Başladı,'' dedi Edward, açıkça kendini eğlendirerek. Dişlerim birbirine kenetlendi. ''Tamamiyle ava odaklanmıştı.'' ''Ne oldu?'' Charlie aniden konuştu. Gözleri aniden parlak, etkilenmiş bir gülümsemenin başlangıcıydı. Benim değişim deneyimim hakkındaki detayları istediği zamanı hatırlattı.Yeni bilginin heycanlı. Edward ona doğru uzandı, heyecanlı. ''Beni arkasında duydu ve korumacı bir biçimde tepki verdi.Daha önce ona denk birşey görmemiştim. Bir kez neler olduğunu fark etti ve sonra... nefesini tuttu ve uzaklaştı.'' ''Woha,'' Emmet mırıldandı. ''Cidden mi?'' ''Bunu doğru anlatmıyor,'' öncekinden de daha utanmış bir şekilde mırıldadım. ''Ona hırladığım kısmı atladı.'' ''Ona bir çift iyi darbe de indirdin mi? Emmet hevesle sordu. ''Hayır! Tabiki hayır.'' ''Hayır, gerçekten mi hayır? Ona saldırmadın mı?'' ''Emmett!''itiraz ettim. ''Ay, ne büyük kayıp,'' Emmet inledi. ''Ve büyük ihtimalle onu yenebilecek tek kişi sendin-- hile yapmak için kafana giremediğinden beri-- ve bunun için mükemmel bir sebebin de vardı.'' İç çekti. '' Bu avantaj olmadan ne yapacağını görmek için ölüyordum.'' Ona soğuk soğuk baktım. ''Asla yapmam.'' Jasper'in kaşlarını çatması dikkatimi çekti; hatta öncekinden bile daha rahatsız gözüküyordu. Edward hafifçe yumruğunu sahte bir şekilde Jasper'in omuzuna vurdu. ''Ne kastettiğimi anlıyormusun?'' ''Bu doğal deil,'' Jasper mırıldandı. ''Sana karşı dönebilirdi-- o yalnızca saatlerdir vampir!'' eEsme elini kalbinin üzerine koyarak azarladı. ''Oh, sizinle gitmiş olmalıydık.'' Şimdi Edwars'ın şakasının umruk kısmını geçmiş olmasına, pek dikkat etmiyordum. Hala bana bakan kapının yanındaki harika çocuğa bakıyordum.Küçük elleri sanki kesinlikle benim kim olduğumu biliyormuş gibi bana doğru uzanmıştı. Otomatik olarak, onunkini taklit etmek için kalktı. ''Edward,'' dedim, onu daha iyi görmek için Jasper'in arkasından dolanarak. ''Lütfen?'' Jasper'in dişleri kenetlenmişti, kıpırdamadı. ''Jazz, bu senin daha önce gördüğün bir şey değil.,''dedi Alice sessizce. ''Güven bana.'' Gözleri kısa bir süre için buluştu, sonra Jasper başını salladı. Yolumdan çekildi ama ben öne doğru yürürken bir elini omuzuma koydu ve benimle brlikte hareket etti.Atmadan önce her adımımı analiz ettim. Boğazımdaki yanma, etrafımdakilerin pozisyonları. Beni ne kadar iyi tutabileceklerine karşın ne kadar güçlü hissettiğimi. Bu yavaş bir geçit töreniydi. Ve sonra Rosalie'nin kollarındaki çocuk, tüm bu zaman içerisinde mücadele eder ve yetişmeye çalışırken ifadesi gittikçe daha ve daha fazla sinirlendi ve yüksek, çan sesi gibi bir feryat kopardı. Herkez--benim gibi-- tepki verdi. Daha önce kimse onun sesini duymamıştı. Herkez bir saniyede,beni olduğum yerde donmuş bir şeklde yalnız bırakarak, onun etrafına toplandı. Renesmee'nin ağlamasının sesi beni olduğum yere çakarak üzerimden geçti. Gözlerim sanki ağlamak istiyormuş gibi garip bir şekilde acıdı. Herkezin onun üzerinde eli vamış gibi gözüküyordu. Okşuyorlardı. Benim dışımda herkez. ''Sorun ne? İncindi mi? Ne oldu?'' En yüksek olan ses diğerlerinin üzerinden endişe ile yükselen Jacob'unkiydi. Onun Renesmee'ye ulaşmasını ve sonra tam bir korkuyla Rosalie'nin hiç kavga etmeden Renesmee'yi ona vermesini şaşkınlıkla izledim. ''Hayır, o iyi,'' Rosalie onu rahatlattı. Rosalie Jacob'umu rahatlatıyordu? Renesmee Jacoba, minik elini onun yanağına daoğru ittirerek sonra da bana uzanmak için kıvranarak, yeterince istekli bir biçimde gitti. ''Gördün mü?'' Rosalie Jacob'a dedi. ''O yalnızca Bella'yı istiyor.'' ''Beni mi istiyor?'' fısıldadım. Renesmee'nin gözleri--benim gözlerim-- sabırsızca bana dikildi. Edward benim tarafıma geri döndü. Ellerini hafifçe omuzuma koydu ve beni illeri doğru ittirdi. ''Neredeyse üç gündür seni bekliyordu.''dedi bana. Artık ondan yalnızca bir kaç adım uzaktaydık. Sıcaklık bana dokunmak için patlıyormuş gibititriyordu. Belkide titreyen Jacob'tu. Daha yakına geldiğimde ellerinin titrediğini gördüm. Ve açık endişesine rağmen, yüzü uzun zamandır gördüğümden daha huzurluydu. ''Jake-- Ben iyiyim,''dedim. Renesmee'yi onun titreyen ellerinde görmek beni biraz panikletti ama kendimi kontrol etmeye çalıştım. Bana kaşlarını çattı, gözleri kısıldı. Sanki yalnızca Renesmee'yi kollarımda düşünmekten dolayı paniklemişti. Renesmee hevesli bir biçimde inledi ve uzandı, küçük elleri tekrar ve tekrar yumruk oluyordu. İçimdeki bir şey o anda beni harekete geçirdi. Onun ağlamasının sesi, bir araya gelmemiz için benden bile daha sabırsız gözükmesi-- hepsi o aramızdaki havayı tutmaya çalışırken dünyanın en doğal şeyine dönüştü. Aniden, o inanılmaz derecede gerçekti, ve tabiki ben onu biliyordum. O son kolay adımıda alıp ona ulaşmam, ellerimi en güzel uydukları yere koyarak yavaşça kendime doğru çekmem mükkemmel bir şekilde olağandı. Jacob kollarıın uzanmasına izin verdi böylece onu kucaklaya biliyordum, ama o bırakmadı. Tenimiz birbirine değdiğinde biraz titredi. Onun teni, her zaman benim üçin çok sıcak olmuştu, şimdi ise açık bir ateş gibiydi. Sıcaklığı neredeyse Renesmee'ninkiyle aynıydı Belki bir ya da iki derece fark ederdi. Renesmee tenimin soğukluğuna alışkın gibi gözüküyordu, ya da en azından çok çabuk alışmıştı. Yukarı baktı ve küçük kare dişini ve gamzelerini göstererek bana tekrar gülümsedi. Sonra oldukça bile bile, yüzüme uzandı. Bunu yapığı anda, üzerimdeki elleri tepkimi bekleyerek sıkılaştı.Ama ben bunu ancak fark edebildim. Aklımı dolduran garip imge yüzünden korkmuş, sersemlemiş ve soluğum kesilmişti. Bu çok güçlü bir anı giiydi-- Kafamda izlerken hala gözlerimden görebiliyordum-- ama bu anı kesinlikle tanıdık değildi.Sakin kalmak için mücadele vererek ve neler olduğunu anlamaya çalışarak, Renesmee'nin umutlu ifadesine baktım. Şaşırtıcı ve yabancı olmasının yanında, bu imgede ayrıca her nasılsa bir yalnışlık vardı-- Nredeyse kendi yüzümü tanıdım anının içinde, eski yüzümü, ama arkadaydı, geride. Yüzümü başkalarının gördüğü gibi gördüğümde hızlıca soluk almaya başladım bir yansımadan daha fazlası. Hatıra yüzüm çarpıldı, kan ve ter ile kaplandı. Buna karşın görüntüdeki ifadem çok güzel bir gülümsemeye dönüştü, kahverengi gözlerim derin halkalarından parladı. Görüntü büyüdü, yüzüm daha yakına geldi ve sonra aniden kayboldu. Renesmee'nin eli yanağımdan düştü. Daha da geniş bir şekilde gamzelerini çıkararak gülümsedi. Kalp atışlarının dışında odada tam bir sessizlik vardı. Jacob ve Renesmee dışında kimse o kadar nefes almıyodu. Sessizlik uzadı; sanki bir şey söylememi bekliyor gibiydiler. ''Bu...da...neydi?'' dedim tıkanmamı dizginleyerek. ''Ne gördün?'' Rosalie, şu anda hem burada hemde yokmuş gibi gözüken Jakob'un etrafından uzanarak, meraklıca sordu. ''Sana ne gösterdi?'' ''Bunu bana o mu gösterdi?'' fısıldadım. ''Bunu açıklamanın zor olduğunu sana söylemiştim,'' Edward kulağıma mırıldandı. ''Ama iletişim kadar etkili.'' ''Sana gösterdiği neydi?'' Jacob sordu. Bir kaç kez çabuk çabuk göz kırptım. ''Um. Ben. Sanırım. Ama korkunç gözüküyordum.'' ''Bu seninle ilgili tek anısı,'' Edward açıkladı. Renesmee düşünürken Edward'ın bana ne gösteriyor olduğunu gördüğü çok açıktı. Sesi anıyı hatırlamaktan sertti. ''Bağlantıyı kurduğunu sana anlatıyor, senin kim olduğunu bildiğini.'' ''Ama bunu nasıl yaptı?'' Renesmee şaşkın gözlerimle ilgisiz gibi gözüküyordu. Hafifçe gülümsüyor ve saçımdaki bir bukleyi çekiyordu. ''Ben nasıl düşünceleri duyuyorum? Alice nasıl geleceği görüyor?'' cevabını beklemediği sorular sordu ve sonra omuz silkti. ''O yetenekli.'' ''Bu ilginç bir eğilim,'' Charlie Edward'la konuştu. ''Sanki tamamen senin yapabildiğinin tersini yapabiliyor gibi.'' ''İlginç,'' Edward onayladı. ''Merak ediyordum da...'' Tahminler yaptıklarını biliyordum ama önemsemedim. Dünyada ki en güzel yüze bakıyordum. Bana iyahlığın neredeyse kazandığı, dünyada tutunacak hiç birşey kalmadığı zamanı hatırlatarak, kollarımda sıcacıktı. Renesmee'yi düşündüğüm ve gitmesine asla izin vermeyeceğim bir şeyi bulduğum anı. ''Bende seni hatırlıyorum.'' dedim ona sessizce. Öne doğru eğilip dudaklarımı alnına bastırmak çok doğal gözüktü. Harika kokuyordu. Teninin kokusu boğazımı yaktı ama bunu görmezden gelmek çok kolaydı. Bu, anın zevkini solduramazdı. Renesmee gerçekti be ben onu biliyordum. O baştan beri düşündüğüm aynı kişiydi. Benim küçük tekmeleyicim, beni içimden de seven kişi. Yarı Edward, mükemmel ve tatlı.Ve yarı ben-- ırtıcı biçimde onun güzelliklerini azaltmaktansa daha iyi yapan. Başından beri haklıydım. O savaşmaya değerdi. ''O iyi,'' Alice mırıldandı, büyük ihtimalle Jasper'a. Bana güvenmeyerek, beklediklerini hissedebiliyordum. ''Bugün için yeterince alıştırma yapmadık mı?'' Jcob sordu, sesi stresle haifçe yükselmişti. ''Tamam, Bella çok iyi, ama hadi bunu daha fazla zorlamayalım.'' Ona gerçek sinirle baktım. Jasper kolay olmadan yanıma geldi. O kadar yakın ve kalabalıktık ki her küçük hareket çok büyük gözüküyordu. ''Senin sorunun ne Jacob?'' Haifçe Renesmee'yi tutuşunu çektim, ve o yalnızca daha yakınıma geldi. Bana doğru kendini bastırıd. Renesmee ikimizinde göğsüne dokunuyordu. Edward ona tısladı. ''Yalnızca anlamış olmam, seni dışarı atmayacağım anlamına gelmez, Jacob. Bella olağanüstü şekilde iyi gidiyor. Bu onı onun için mahvetme.'' ''Seni fırlatmasına yardım edeceğim, köpek,'' Rosalie söz verdi, sesi yakıcıydı. '' Sana iyi bir tekme borçluyum.'' Açıkça, bu ilişkide daha kötüye gitmesinden başka bir şans yoktu. Jacob'un tedirgin yarı-kızgın ifadesine dik dik baktım. Gözleri Renesmee'nin yüzüne kilitlenmişti. Herkezin birbirine yaklaşmasından dolayı, şu anda en az altı değişik vampire dokunuyor olmalıydı ama bu onu rahatsız bile ediyor gübü gözükmüyordu. Gerçekten tüm bunları beni kendimden korumak için mi yapıyordu? Değişimim sırasında ne olmuş olabilirdi-- gerekliliğine karşı onu bu kadar çok yümüşatan? Onun kızıma bakışını izleyerek hepsini birleştirdim. Ona sanki... güneşi ilk kez gören kör bir adam gibi bakışını. ''Hayır!'' soluğum kesildi. Jasper'in dişleri kenetlendi ve Edward'ın kolları göğsümü sardı. Aynı anda Jacob Renesmee'yi kollarımdan aldı ve ben ona tutunmaya çalışmadım. Çünkü geldiğini hissedebiliyordum-- ısırmanın.Bun hepsinin bekliyor olduğu şeydi. ''Rose,'' çok yavaşça dişlerimin arasından konuştum. ''Renesmee'yi al.'' Rosalie ellerini kaldırdı ve Jcob kızımı ona verdi. İkiside benden uzaklaştı. ''Edward, seni incitmek istemiyorum, o yüzden lütfen bırak beni.'' Tereddüt etti. ''Git Renesmee'nin önünde dur,'' önerdim. Düşündü, ve sonra beni bıraktı. Av pozisyonunda eğildim ve Jacob'a doğru iki yavaş adım attım. ''Bunu yapmadın,'' ona hırladım. Geriledi, avuçları yukarda benimle anlaşmaya çalışıyordu. ''Bunun kontrol edebileceğim birşey olmadığını biliyorsun.'' ''Seni aptal mankafa! Nasıl yaparsın? Benim bebeğim. Ona doğru yürürken yarı-koşarak geri geri merdivenlerden aşşağıya, kapıya doğru çekildi. ''Bu benim fikrim değildi Bella!'' ''Onu bunca zaman taşıdım ve sen şimdiden onun üzerinde bir takım gerizekalıca, kurtça hakların mı olduğunu düşünüyorsun? O benim!'' ''Ben paylaşabilirim,'' dedi yalvarırcasına, çimenliklere doğru çekilirken. ''Bahisler başladı,'' Emmett'in arkamda konuştuğunu duydum. Beynimin küçük bir kısmı böyle bir durumda kimin bahis oynayabileceğini merak etti. Bunun üzerinde fazla dikkatimi harcamadım. Çok fazla öfkeliydim. ''Nasıl bebeğimi mühürlersin? Aklını mı kaybettin?'' ''Bunu isteyerek yapmadım!'' ağaçlara doğru gerileyerek ısrar etti. Ve yalnız değildi. İki yanını da kuşatan iki iri kurt gözüktü. Leah bana doğru dişleriyle kapmaya çalıştı. Korkutucu bir hırlama dişlerimden ona geri söküldü. Ses beni rahatsız etti ama ilerleyişimi durduracak kadar değil. ''Bella, yalnızca bir saniyeliğine beni dinlermisin? Lütfen?''Jacob yalvardı. ''Leah geri çekil,''ekledi. ''Neden dinlemeliyim?'' tısladım. Öfke beynime hakim oldu. Başke herşeyi bulutlandırdı. ''Çünkü bunu bana söyleyen kişi sendin. Hatırlıyormusun? Birbirimizin hayatlarına ait olduğumuzu söylemiştin, değil mi? Aile olduğumuzu. Bunun olmamız gerektiği gibi olduğunu. Yani... artık öyleyiz. Bu senin istediğin şeydi.'' Vahşice baktım. Sözöleri belirsiz bir şekilde hatırladım. Ama yeni çabuk beynim onun saçmalıklarından bir adım öndeydi. ''Benim damadım olarak mı ailemin bir parçası olacğını düşündün?'' çığlık attım. Benim çan sesim iki oktav atladı ve hala müzik gibi çıkıyordu. Emmet kahkaha attı. ''Durdur onu Eward,'' Esme mırıldandı. ''Eğer onu incitirse mutsuz olacak.'' Ama ben arkamda bir uğraş hissetmedim. ''Hayır!'' Jacob aynı zamanda ısrar ediyorsun. ''Nasıl buna o yönden bakabilirsin? O yalnızca bir bebek!'' ''İşte bu benim kastettiğim şey!'' haykırdım. ''O şekilde düşünmediğimi biliyorsun! Eğer bu şekilde düşünseydim sence Edward bu kadar uzun yaşamama izin verir miydi? Benim tek istediğim şey onun güvende ve mutlu olması-- bu o kadar kötü mü? Senin istediğinden çok mu farklı?'' Bana geri bağırıyordu. Kelimelerin ötesinde ona bir hırlama şeklinde haykırdım. ''Bella şaşırtıcı değil mi?'' Edward'ın mırıltısını duydum. ''Daha önce bir kere bile bu gırtlağı hiç yapmamıştı,''Carlisle onayladı, afallamış bir şekilde. Emmet gönülsüzce ''İyi bu seferkini sen kazandın.'' dedi. ''Ondan uzak duracaksın,''Jacob'a tısladım. ''Bunu yapamam.'' ''Dişlerimin arasından, Dene. Şimdi başla'' ''Bu mümkün değil. Üç gün önce beni ne kadar etrafta istediğini hatırlıyor musun? Birbirimizden ayrı kalmanın ne kadar zor olduğunu? Bu artık senin için gitti değil mi?'' Ona dik dik baktım, ne demeye çalıştığından emin olmayarak. ''Bu oydu,''dedi bana. ''Başlangıçtan beri. Hataa o zaman bile beraber olmak zorundaydık.'' Hatırladım ve sonra anladım; küçük bir tarafım bu deliliğin açıklanmasıyla rahatladım. Ama bu rahatlama bir şekilde beni daha da sinirlendirdi. Buun benim için yeterli mi olduğunu bekliyordu? Bu küçük açıklamanın olayı benim için tamam haline getireceğini? ''Hala yapabiliyorken kaç,'' tehtit ettim. ''Hadi Bells! Nessie de benden hoşlanıyor,'' ısrar etti. Dondum. Nefes alış verişim dondu. Arkamdan bir takım, diğerlerinin endişeli tepkilerinin sesini duydum. ''Ona... ne dedin sen?'' Jacob, çekingen davranmaya çalışarak daha da uzağa bir adım geri gitti. ''Şey,'' ağzında geveledi, ''Senin ona koyduğun isim biraz çok uzun ve söylenmesi zordu ve--'' ''Benim kızıma Loch Ness Canavarı'nın mı adını lakap taktın?'' keskin bir çığlık attım. Ve sonra boğazına doğru saldırdım.
ilaydædward
ilaydædward
İnsan
İnsan

Mesaj Sayısı : 214
Reputation : 1
Kayıt tarihi : 13/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz