Twilight
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

New Moon 8. Bölüm (ADRENALİN)

Aşağa gitmek

New Moon 8. Bölüm (ADRENALİN) Empty New Moon 8. Bölüm (ADRENALİN)

Mesaj tarafından ilaydædward Çarş. Tem. 14, 2010 7:09 pm

8.ADRENALİN

‘Pekâlâ, debriyaj hangisi?’
Sol elimin altındaki kolu gösterdim. Bunu yaparken kolu bırakmak bir hataydı. Altımdaki ağır motor yalpaladı. Beni az kalsın üzerinden atıyordu. Tekrar kolu tuttum ve bırakmamaya özen gösterdim.
‘Jacob, dik durmuyor‘ diye şikâyet ettim.
‘Durur, sen ilerlediğinde duracak’ diye söz verdi. ‘Şimdi freni göster’
‘Sağ ayağımın altında’
‘Yanlış’
Sağ elimi tuttu ve parmaklarımı gazın üzerindeki kolun üzerine geçirdi.
‘Ama sen dedin ki-‘
‘Bu senin kullanacağın fren. Şimdilik arka freni kullanma o sonrası için, ne yapman gerektiğini bildiğin zaman kullanırsın.’
‘Bu bana pek doğru gelmiyor’ dedim şüpheyle.’İki fren de önemli değil mi?’
‘Arka freni unut tamam mı? Burası –‘ Elini, elimin üzerine koydu ve kolu sıkmamı sağladı.’Bu şekilde fren yapacaksın. Unutma’ Elimi tekrar sıktı.
‘Tamam’ diye onayladım.
‘Gaz?’
Sağdaki kolu çevirdim.
’Arka vites?’
Sol bacağımla dürtükledim.
‘Harika. Sanırım bütün bölümleri biliyorsun. Artık gitmeye başlayabilirsin.
‘Hı, hı’ diye mırıldandım, daha fazla bir şeyler söylemeye korkuyordum. Midem garip garip ağlıyordu. Konuşursam sesimin çatlak çıkmasından korkuyordum. Korkmuştum. Kendi kendime korkunun bir faydası olmayacağını hatırlattım. Buna oranla daha çok daha kötü şeyler geçirmiştim. Neden bundan bu kadar korkuyordum? Artık ölüme bakıp gülebilirdim.
Midem bu bahaneleri yemedi.
Uzun toprak yola baktım. İki tarafı yeşil ağaçlarla kaplıydı. Yol, kum ve nemle kaplıydı. Çamurdan iyiydi.
‘Debriyajı sıkıca tutmanı istiyorum.’
Parmaklarımı debriyajın üzerine koydum.
‘Şimdi bu çok önemli Bella. Sakın bırakma, tamam mı? Farz et eline gerçek bir el bombası verdim. Pimi çekili ve sen de dile basıyorsun.’
Daha da sıkı bastırdım.
‘Harika. Sence marşa basabilecek misin?’
‘Eğer ayağımı kaldırırsam, yana devrilirim.’
‘Tamam, ben yaparım. Sakın debriyajı bırakma.’
Bir adım geriye gitti ve sonra ayağını hızla pedala bastı. Motorun gücüyle bir an yalpaladım. Yavaşça yana yatmaya başladım ama Jake, motor beni yere düşürmeden tuttu.
‘Sıkı tut’ diye cesaret verdi.’Hala debriyajı sıkıyor musun?’
‘Evet.’ Yutkundum.
‘Ayağını yere koy, tekrar deneyeceğim.’ Emniyet için eliyle oturağın arkasını tuttu.
Marş basana kadar dört kere denedi. Motor, sinirli bir hayvan gibi kükrüyordu. Debriyajı, parmaklarım uyuşana kadar tuttum.
‘Gazı çekmeyi dene’ dedi. ‘Çok hafif. Ama sakın debriyajı bırakma.’
Korkarak sağ kolu çevirdim. Hareketim çok hafif olmasına rağmen altımdaki motor kükredi. Hem sinirli hem de aç gibiydi. Jacob tatmin olmuştu.
‘İlk vitese nasıl geçirdiğimizi hatırlıyor musun?’ diye sordu.
‘Evet.’
‘Tamam, haydi yap o zaman.’
‘Tamam’
Birkaç saniye bekledi.
‘Sol ayak’ dedi.
‘Biliyorum.’ Dedim ve derin bir nefes aldım.
‘Bunu yapmak istediğinden emin misin?’diye sordu. ‘Korkmuş gibi görünüyorsun’
‘İyiyim’ diye geçiştirdim. Vitesi bire attım.’Harika diye övdü.’Şimdi yavaşça elini debriyajdan çek çok yavaş.’
Motosikletten bir adım uzaklaştı.
‘Yani kolu bırakmamı mı istiyorsun?’İnanamamıştım.
‘Bu şekilde hareket edebileceksin, Bella. Yavaş yavaş yaparak.’
Kolu yavaşça bırakırken birden bir ses duydum ve bu ses Jacob’dan gelmiyordu.
‘Bu sorumsuz, aptalca ve çocukça Bella’ dedi kadifemsi ses.
Ve elim bir anda debriyajı bıraktı.
Motor birden fırladı, beni ileriye fırlattı ve üzerime yıkıldı. Kükreyen motor sesi durmuştu.
‘Bella?’ Jacob üzerimdeki ağır motoru kolaylıkla kaldırdı.
‘Canın acıdı mı?’
Onu dinlemiyordum.
‘Sana demiştim’ dedi mükemmel ses, kristal kadar berrak geliyordu.
‘Bella?’ Jacob omuzlarımdan tutup beni salladı.
‘İyiyim’ diye mırıldandım.
İyiden de fazlasıydı. Kafamdaki ses geri gelmiştim. Hala kulaklarım çınlıyordu, yumuşak ve kadifemsi.
Kafam olasılıklar üzerinde gidip geliyordu. Alışılmış hiçbir şey yoktu. Hiç bilmediğim bir yolda, daha önce hiç yapmadığım bir şey yapıyordum. Deja vu değildi. Demek ki halüsinasyonlar başka bir şey tarafından tetikleniyordu…
Adrenalinin damarlarımda dolaştığını hissettim, sanırım cevabı biliyordum Adrenalin ve tehlike karışımı bir şey, biraz da aptallık.
Jacob beni ayağa kaldırmaya çalışıyordu.
‘Kafanı vurdun mu?’ diye sordu.
‘Sanmıyordum.’ Sağa sola sallandım ve kontrol ettim.’Motoru kırmadım değil mi?’ Tekrar denemek için deliyordum. Umursamaz olmak, tahmin ettiğimden daha çok işe yaramıştı. Hilebazlığı boş ver. Beklide halüsinasyonları üretmenin bir yolunu bulmuştum – ki bu oldukça önemliydi.
‘Hayır. Sadece mortunu boğdun’ dedi Jacob.’Debriyajı çok hızlı bıraktın.’
Başımı salladım.’Haydi tekrar deneyelim’
‘Emin misin?’
‘Kesinlikle’
Bu sefer marşa bastım. Çok karışıktı, pedala yeterli güçte basmam gerekiyordu ve bunu her yaptığımda, motor beni üzerinden atıyordu. Jacob’ın elleri beni tutmak için bekliyordu.
Birkaç kere çok iyi denemeler sonunda motor kükremeye başladı. El bombasını tuttuğumu düşünerek gazı çok hafif çevirdim. En ufak dokunuşumda sesi artıyordu.
‘Debriyajı çok hafif bırak’ diye hatırlattı.
‘Kendini öldürmek mi istiyorsun? İstediğin bu mu?’ Ses geri gelmişti, tonu sertti.
Gülümsedim ve soruyu duymazdan geldim. Jacob bana ciddi bir şey olmasına izin vermiyordu.
‘Eve Charlie’ye git’ diye emretti ses. Sesteki güzellik ve saflık beni büyüledi. Sonucu ne olursa olsun, hafızamın bu sesi unutmasına izin veremezdim.
‘Yavaşça bırak’ diye cesaret verdi Jacob.
‘Tamam ’dedim. İkisine birden cevap veriyor olmak beni rahatsız etmişti.
Kafamdaki ses, motorun gürültüsünü bastırmak için daha yüksek çıkıyordu.
Bu sefer odaklanmaya çalıştım, sesin beni tekrar korkutmasına izin vermeden elimi hafifçe çevirdim. Bir anda kavrama noktasını buldum ve ilerlemeye başladım.
Uçuyordum.
Daha önce olmayan bir rüzgâr başladı. Saçlarımı arkaya savuruyordu, birisi çekiyormuş gibi kuvvetliydi. Adrenalin bütün vücudumu sarmış, damarlarım karıncalanıyordu. Ağaçlar hızla arkamda kalıyorlar, uzaktan yeşil bir duvar gibi gözüküyorlardı.
Bu daha birinci vitesti. Ayağım vitesi yukarı itti ve daha fazla gaz vermek için elimi biraz daha çevirdim.
‘Hayır, Bella’ dedi kızgın ama tatlı ses. ‘Ne yaptığına bir bak!’
Ses dikkatimi dağıtmıştı. Yolun sola kıvrıldığını fark etmemiştim. Fark ettiğimde düz gidiyordum. Jacob bana nasıl dönüş yapacağımı öğretmemişti.
‘Frenler, frenler’ diye mırıldandım kendi kendime ve bir an içgüdüsel olarak, kamyonetimdeymişim gibi, sağ ayağımı bastım.
Altımdaki motor bir anda dengesini yitirdi. Hızla giderken beni yeşil duvara doğru çekiyordu. Gidonu ters yönde döndürmeyi denedim ve bu ani hareketle beraber ağırlığım motoru yere yatırdı. Ağaçlara doğru gitmeye devam ediyordum.
Motosiklet tekrar üzerime düştü ve bir yerlere çarpıp durana kadar beni ıslak zemin üzerinde sürükledi. Hiçbir şey göremiyordum. Yüzüm yosunun içindeydi. Kafamı kaldırmayı denedim ama yolda bir şey vardı.
Başım dönüyordu ve kafam karışmıştı. Sanki homurdanan üç şey vardı; Üzerimdeki motosiklet, kafamdaki ses ve bir şey daha…
‘Bella!’ diye seslendi Jacob ve öteki motorun sesinin kesildiğini duydum.
Yan dönerek nefes almaya çalıştım. Bütün homurtular bir anda kesildi.
‘Vay’ diye mırıldandım, heyecanlanmıştım. Halüsinasyonun tarifi bu olmalıydı; adrenalin artı hata artı aptallık. Böyle bir şeydi.
‘Bella!’ Jacob üzerime eğilmiş bağırıyordu.’Bella, yaşıyor musun?’
‘Harikayım!’ dedim. Kollarımı ve ayaklarımı gerdim. Her yerim yerli yerindeydi. ’Haydi, tekrar yapalım .’ Jacob hala endişeliydi.’Sanırım seni hastaneye götürmeliyim’
‘Ben iyiyim’
‘Ama Bella? Alnında kocaman bir kesik var ve kanıyor.’
Ellerimi yüzüme götürdüm. Islaklık ve yapışkanlıktan anlamıştım. Kafamdaki kokuyu duyuyordum ve bu da midemi bulandırıyordu.
‘Of üzgünüm Jacob.’ Sanki çıkan kanları tekrar kafamın içine sokabilecekmişim gibi yaranın üzerine bastırdım.
‘Yaralandığın için neden özür diliyorsun?’diye sordu merakla, bana sarılmış yerden kalkmama yardım ederken.
‘Haydi, gidelim, ben sürerim.’ Dedi ve anahtarları almak için elini uzattı.
‘Motosikletleri ne yapacağız?’ diye sordum anahtarları verirken.
Biraz düşündü.’Burada bekle. Şunu al’ Tişörtünü çıkarıp bana uzattı. Aldım ve kanayan alnıma bastırdım. Kanın kokusunu hissetmeye başlamıştım, ağzımdan derin derin nefes aldım ve konsantre olmaya çalıştım.
Jacob siyah motora atladı, bir seferde çalıştı ve arkasından kumlar ve çakıl taşları fırlatarak gitti. Gidonun üzerinde, kafası aşağıda yüzü dimdik ileri bakarken oldukça atletik ve profesyonel görünüyordu. Gözlerim kıskançlıkla onu izledi. Motorun üzerinde onun gibi durmadığıma emindim.
Ne kadar uzağa geldiğime şaşırmıştım. Jacob’ı zorlukla seçebiliyordum. Motoru kamyonetin arkasına attı ve sürücü koltuğuna geçti.
Kamyonetin gazını körüklemesiyle çıkan homurtuları duyduğumdan pek umursamadım. Kafam biraz acıyordu ve midem bulanıyordu ama alnımdaki kesik çok önemli bir şey değildi. Kafadaki kesiklerin normal yerlere oranla daha çok kanadığını biliyordum.
Jacob bana doğru koştururken kamyonetin motorunu açık bıraktı ve yanıma gelince kollarını tekrar belime doladı.
‘Tamam, haydi kamyonete bin’
‘Ben gerçekten iyiyim.’ diyerek onu ikna etmeye çalıştım.’Kendini bu kadar yorma. Sadece birazcık kan.’
‘Sadece çok fazla kan’ diye mırıldandığını duydum.
‘Dur da bunu biraz düşünelim.’ dedim.’Eğer beni acil servise götürürsen, Charlie hemen duyacak.’ Kotumdaki kire ve kuma baktım.
‘Bella, sanırım dikiş atmaları gerekecek. Kan kaybından ölmeni istemiyorum.’
‘Ölmem’ diye söz verdim.’İstersen önce motorları götürelim sonra bize uğrarız ve bende hastaneye gitmeden üzerimdeki kanıtları atarım’
‘Charlie ne olacak?’
‘Bugün çalışacağını söyledi’
‘Emin misin?’
‘İnan bana Ben çabuk kanarım. Göründüğü kadar korkunç değil.’
Jacob pek mutlu değildi ama benim başımın belaya girmesini de istemiyordu. Camdan dışarıya baktım, o beni Forks’a doğru götürürken mahvolmuş tişörtünü alnıma bastırdım.
Motosiklet hayal ettiğimden daha iyiydi. Gerçek amacına ulaşmıştı. Hile yapmıştım ve verdiğim sözü bozmuştum. Umursamazca davranmıştım. İki taraf da sözünü bozduğundan dolayı artık kendimi daha iyi hissediyordum.
Ve halüsinasyonların sırrını keşfetmiştim! En azından öyle olduğunu umuyordum. Teorimi en kısa zamanda test edecektim. Eğer acil servisteki işim çabuk biterse, bu gece deneyebilirdim.
O kadar hızlı gitmek inanılmazdı. Yüzümdeki rüzgâr hissi hız ve özgürlük… Bana geçmişteki hayatımı hatırlatmıştı. Yol olmadan en güçlü ormanların üzerinde uçmak, koşarken beni sırtına alması… Düşünmeyi kestim ve anıların can çekişmesine izin verdim. İçimi bir ürperti kapladı.
‘ Hala iyi misin’ diye sordu Jacob.
‘Evet’ dedim sesimin ikna edici olmasını dileyerek.
‘Bu arada’ diye ekledi.’Bu gece senin ayak freninin bağlantısını keseceğim’
Evde ilk işim aynada kendime bakmak oldu. Oldukça korkunçtu. Kan yanaklarımda ve boynumda kuruyarak kalın yollar oluşturmuş, çamurlu saçlarım keçe gibi olmuştu. Kendimi muayene ettim, midem kötü olmasın diye kanın boya olduğunu düşünmeye çalıştım. Ağzımdan nefes aldığım sürece iyiydim.
Becerebildiğim kadar yıkandım. Kirili ve kanlı kıyafetlerimi kirli çamaşır sepetinin en altına sakladım. Olabildiğince dikkatle temiz bir kot ve önü düğmeli bir gömlek (ki kafamdan geçirmek zorunda kalmayayım) giydim. Kan bulaşmasın diye bütün bunları tek elimle yapmıştım.
‘Çabuk ol’ diye seslendi Jacob.
‘Tamam, tamam’ diye bağırdım. Arkamda beni ele verebilecek bir şey bırakmadığımdan emin olarak aşağıya indim.
‘Nasıl görünüyorum?’
‘Daha iyi.’
‘Senin garajında düşmüş ve kafamı çekice vurmuş gibi miyim?’
‘Evet, sanırım öyle’
‘Haydi, gidelim o zaman’
Jacob beni hızla kapıya doğru götürdü ve kamyoneti sürmek için ısrar etti. Halen tişörtsüz olduğunu fark ettiğimde yolu yarılamıştık.
Suçlu gözlerle ona baktım.’Sana bir ceket almalıydım.’
‘Bu bizi ele verirdi. Üstelik hava soğuk değil.’
‘Dalga mı geçiyorsun’ diye titredi ve arabadaki ısıyı yükselttim.
Jacob’a baktım. Acaba onun için endişelenmeyeyim diye sert adamı mı oynuyordu? Ama gerçektende oldukça rahat gözüküyordu. Tek kolunu koltuğunun arkasına atmıştı. Isınmak için iki büklüm olmuştum.
Jacob gerçektende on altı yaşından büyük gösteriyordu. Kırk da değildi ama benden büyük gösterdiği kesindi. Quil kadar kaslı değildi, hatta bir iskelet gibiydi. Uzun ve sırım gibiydi. Teninin rengi o kadar güzeldi ki, kıskanmıştım.
Jacob onu incelediğimi fark etti.
‘Ne?’ diye sordu utanmış bir halde.
‘Bir şey yok. Daha önce fark etmemişim. Ne kadar güzel olduğunun farkında mısın?’
Kelimeler ağzımdan çıkar çıkmaz beni yanlış anlamasından korktum.
Ama Jacob gözlerini devirdi.’Kafanı oldukça hızlı vurdun değil mi?’
‘Ciddiyim’
‘Tamam, teşekkürler o zaman. Biraz farkındayım’
Kıkırdadım.’Bir şey değil.’

*******************************************

Alnımdaki yaraya toplam yedi dikiş atıldı. Lokal anesteziden sonra yapılan işlemde hiç acı hissetmedim. Doktor Snow yaramı dikerken Jacob elimi tuttu.
Hastanedeki işimiz bittiğinde Jacob’ı eve bıraktım ve Charlie’ye yemek pişirmek için eve gittim. Charlie, Jacob’ın garajında düşmemle ilgili uydurduğum yalanı yutmuş gibiydi. Zaten kendimi acil servise götürmem için çok fazla uğraşmama gerek olmadığını biliyordu.
Bu gece, o mükemmel sesi Port Angeles’ta duyduktan sonraki gece kadar kötü değildi. Jacob’tan uzaktayken hissettiğim delik geri gelmişti ama bu canımı acıtmıyordu çünkü kafam başka düşüncelerle meşguldü. İlerisini planlıyor, daha fazla hileler düşünüyordum ve bu beni oyalıyordu. Yarın Jacob’la olacağımı bilmek, bilindik acının hafiflemesinin sağlıyordu. Kâbusum etkisini kaybediyordu. Her zaman ki gibi boşluktan korkmama rağmen beni çığlıklarla bilinçsizliğe itecek anın gelmesi için sabırsızlıkla bekliyordum. Bu kâbusun bitmesi gerektiğini biliyordum.

*********************************************
Bir sonraki Çarşamba ben acil servisten eve dönerken Doktor Gerandy babamı uyarmak için aramıştı. Beyin sarsıntısı geçirmiş olabileceğim şüphesiyle gece boyunca beni iki saate bir uyandırmasını söylemiş. Charlie benim tekrar düşmek üzerine uydurduğum yalandan şüphelenmiş gibiydi.
‘Belki de garajdan bir süre uzak durmalısın Bella ‘ diye önerdi.

Panikledim Charlie’nin La Push’a gitmemi yasaklamasından ve tabii ki motosikletimden uzak kalmaktan korktum. Kolay kolay pes etmeyecektim. Bugün acayip halüsinasyonu görmüştüm. Kadife ses, bugün beş dakika boyunca bana bağırdı. Aniden frene bastım ve ağaçlara doğru fırladım. Bu geceki bütün ağrıları çekmeye hazırdım.
‘Bu garajda olmadı’ diye itiraz ettim.’Yürüyüş yapıyordum ve kayaya takıldım.’
‘Ne zamandan beri yürüyorsun?’Charlie’nin sesi şüphe doluydu.
‘Newton’un yerinde çalıştığım için olsa gerek.’ Dedim.’Her gün spor malzemeleri satınca insan nasıl bir şey diye merak ediyor.’
Charlie inanamayarak bana baktı.
‘Daha dikkatli olurum’ diye söz verdim, masanın altından gizlice parmaklarımı çaprazlayarak.
‘Yürüyüş yapabilirsin ama La Push’ta değil, kasaba yakınlarında yap tamam mı?’
‘Neden?’
‘Son zamanlarda şikâyet telefonları geliyor. Orman bakanlığı kontrol edecek ama bu arada…’
‘Aaa, büyük ayı’ dedim.’Evet, bazı yürüyüşçüler Newton’a gelip konuşuyorlar. Sence gerçektende oralarda kocaman bir boz ayı var mı?’
Bir şey olduğu kesin. Kasabaya yakın ol tamam mı?’
‘Tabii, tabii’ dedim hızla ama yine de tam anlamıyla rahatlamış gözükmüyordu.

*************************************
‘Charlie gittikçe meraklanıyor’ dedim Jacob’a. Günlerden cumaydı ve onu okuldan almıştım.
‘Belki de bir süre motosiklete binmeye bir ara vermeliyiz.’Sonra itiraz edeceğimi anladı ve ekledi.’En azından bir hafta kadar. Hem bir hafta hastaneden uzak durursun, ne dersin?’

‘Ne yapacağız?’ diye sordum kızgın bir ses tonuyla.
Neşeyle gülümsedi.’Ne istersen.’
Bir dakika kadar ne istediğimi düşündüm.
Acıtmayan hatıralarımdan uzak kalmak düşüncesinden nefret ediyordum. Eğer motorlar olmasaydı, tehlikeye ve adrenaline çıkan başka bir yol bulmam gerekecekti ve bu da ciddi bir yaratıcılık gerektiriyordu. Bu sürede hiçbir şey yapmıyor olmak hiç de çekici değildi. Ya yanımda Jake olmasına rağmen depresyona girseydim? Bir şeylerle meşgul olmalıydım.
Belki de başka bir yolu vardı, başka bir tarif… Başka bir yer.
Eve gitmek kesinlikle hataydı. Ama onun varlığı bir yerlere sinmiş olmalıydı.
Doğruyu tutan tek bir yer geldi aklıma. Ona ait tek bir yer. Sihirli bir yer, ışık dolu.
Güneş ışığıyla ve onun tenindeki yansımalarla aydınlanmış, hayatımda gördüğüm en güzel çayır.
Bu fikir dehşet verici ve acı dolu olabilirdi. Düşüncesi bile göğsümü ağrıtmaya yetti. Kendimi dik tutmakta zorlandım. Ama onun sesini duyabileceğim tek yer burasıydı. Charlie’ye yürüyüş yaptığımı zaten söylemiştim.
‘Bu kadar zor mu?’ iye sordu Jacob.
‘Aslında…’diye başladım. ‘Bir keresinde yürüyüş yaparken bir yer keşfetmiştim. Küçük bir çayır. Kendi kendime orayı bulabileceğimden emin değilim. Birkaç denemede ancak bulabilirim…’
‘Bir pusula ile bulabiliriz’ dedi Jacob kendinden emin bir şekilde. ‘Nereden gittiğini hatırlıyor musun?’
‘Evet, on birinci patikanın başlangıcından girmiştim. Sanırım sonrada güneye doğru gittim.’
‘Harika’ Her zaman olduğu gibi Jacob benimle bir şeyler yapmaya hazırdı. Ne kadar garip olursa olsun.
Cumartesi öğleden sonra, yeni yürüyüş botlarımın bağcıklarımı bağladım – ilk defa yüde yirmi çalışan indirimimi kullanarak almıştım. – Olimpik Yarımada’nın haritasını aldım ve La Push’a doğru yola çıktım.
Hemen başlamadık, ilk önce Jacob salonun yerinde yayıldı ve tam yirmi dakika boyunca haritanın merkezinden ormana doğru karışık bir ağ dokusu çizdi. Bu sırada bende mutfağa gitmiş, Bill’le sohbet ediyordum. Billy bizim önceden planlamış olduğumuz yürüyüşle pek alakalı olmamıştı. Jacob’ın ona nereye gittiğimizi söylemesine şaşırmıştım, özelliklede bütün insanlar gördükleri ayıdan bahsederlerken. Billy’ye bu planımızdan Charlie’ye bahsetmemesini rica etmeyi düşündüm ama sonra ter tepki yaratacağından korkarak hiçbir şey demedim.
‘Belkide koca ayı görürüz’ diye şakalaştı Jacob.
Bir an Billy’ ye baktım ve Charlie’nin gösterebileceği türden bir tepki bekledim.
Ama Billy oğlunun sözleri üzerine bir kahkaha attı.’Belkide bir kavanoz bal, kocaman bir ayıyı
uzun süre meşgul etmeyecektir.’
Bir tek senden hızlı olsam yeter’
‘Bu konuda sana iyi şanslar!’ Jacob güldü ve haritayı katladı.’Haydi gidelim.’
‘İyi eğlenceler’ dedi Billy.
Charlie yaşaması güç bir insan değildi ama Jacob’ın bu konuda benden daha şanslı olduğu kesindi.
Arabayı toprak yolun en sonuna doğru sürdüm ve patikanın başlangıcını işaret eden tabelanın yanında durdum. Buraya gelmeyeli çok uzun zaman olmuştu ve midem sinirden gerilmişti. Bu belki de en kötüsü olacaktı. Ama eğer onu duyabileceksem denemeye değerdi.
Dışarıya çıktım ve yeşilliklerden oluşmuş duvarın kalınlığına baktım.
‘Bu yönden gitmiştim’ diye mırıldandım.
‘Hımm.’
‘Ne?’
Gösterdiğim yöne sonra da patikaya baktı.
‘Patikadan gidecek kıza benziyorsun’
‘Sanmam ‘ diye güldüm.’Ben asiyim’
Kahkaha attı ve haritayı çıkarttı.
‘Bana bir saniye ver.’Pusulayı tuttu, haritayı çevirdi ve istediği açıya tuttu.
‘Tamam, ağımızın ilk çizgisinden başlıyoruz. Haydi gidelim.’
Jacob’ı yavaşlattığımı biliyordum ama şikâyet etmedi. Ormanın bu taraftaki son yürüyüşümü hatırlamamaya çalıştım. Şu an başka bir arkadaşımlaydım. Normal hatıralar hala tehlikeliydi. Eğer kendimi kaybedersem ve kendimi yerde, kollarımla vücudumu tutup, nefes almaya çalışırken bulursam, bunu Jacob’a nasıl açıklardım?
Şu ana odaklanmak düşündüğüm kadar zor değildi. Orman yarımadanın ötesi kısmıyla aynı gözüküyordu ve Jacob çok farklı bir ruh halindeydi.
Neşeyle ıslık çaldı, bilmediğim bir müzikti, kollarını sallıyor ve zor çalılıkların üzerinde hızla ilerliyordu. Gölgeler her zamanki gibi karanlık değillerdi.
Jacob birkaç dakikada bir pusulayı kontrol ediyor, bizi bir çizgi üzerinde yürütüyordu. Gerçekten de ne yaptığını biliyor gibiydi. Tam ona iltifat edecekken sustum Hiç şüphesiz yaşına bir kaç yıl daha eklerdi.
Yürürken düşündüm ve gittikçe meraklandım. Aklıma deniz kenarında yaptığımız konuşma geldi. Konuyu tekrar açsını bekliyordum.
En sonunda dayanamadım ve ‘Hey… Jake?’ dedim.
‘Evet?’
‘Aranız nasıl. Embry ile? Tekrar normale döndü mü?’
Jacob bir dakika boyunca hiç konuşmadı, uzun adımlarla yürüyordu. Tam olarak benden üç metre kadar ilerideyken durdu ve bana döndü.
‘Hayır. Normale dönmedi.’ Ağzının kenarları eğilmişti. Yürümeye devam etmedi. Bu konuyu açtığıma pişman olmuştum.
‘Hala Sam’ le mi?’
‘Evet.’
Kollarını omuzlarıma doladı. Okadar canı sıkkındı ki, oyun olsun diye omuzlarımı salladım.
‘Sana hala garip garip bakıyorlar mı?’ diye fısıldadım.
Jacob ağaçlara doğru baktı.’Bazen.’
‘Ve Billy?’
‘Her zamanki kadar yardımcı oluyor.’ Sesi buruk ve kızgın çıkmıştı.
‘Bizim kanepe sana her zaman açık’
Kahkaha attı sıkıntısı dağıldı.’Ama Charlie’nin durumunu düşün. Yada Billy polisi arayıp kaçırıldığımı söylerse.’
Bende güldüm, Jacob’ın normale dönmesine sevinmiştim.
Jacob on kilometre yürüdüğümüzü söyleyince durduk, bir süre batıya doğru gittik ve haritadaki başka bir çizgi üzerinde yürümeye başladık. Her şey birbirinin aynı gözüküyordu. Hava kararmaya başladığında ve güneşsiz gündüz, yıldızsız gece inmeye başladığında aptallığımı kabul ettim ama Jacob kendinden emindi.
‘Sen doğru yerden başladığımızdan eminsen..’
‘Evet eminim.’
‘O zaman bulacağız’ diye söz verdi, elimi tuttu ve beni eğrelti otlarına, kamyonun olduğu yöne doğru çekti.’ Güven bana’
‘Harikasın’ dedim. ‘Ama bir sonraki sefere fenerlerimizi de getirelim.’
‘Bundan sonra Pazar günleri yürüyüşe ayıralım. Bu kadar yavaş olduğunu bilmiyordum
Elimi hızla çektim ve şoför koltuğuna geçtim.
‘Yarın tekrar denemek istiyor musun? Diye sordu yolcu koltuğuna geçerken.
‘Tabii. Ama sen bensiz gitmek istersen bilemem.’
‘İdare ederiz.’ Dedi. ‘Eğer tekrar yürüyeceksek, beklide yarın başka Ayakkabı giymelisin. Eminim bu yeni botlar ayağını vurmuştur.’
‘Biraz vurdular.’ Muhtemelen ayaklarım su toplamıştı.
‘Umarım yarın ayıyı görürüz. Bugün görmediğimiz için biraz hayal kırıklığına uğradım.’
Ben de’ diye sadistçe ona katıldım.’Belki yarın biraz daha şanslı oluruz ve bir şeyler bizi yer!’
‘Ayılar insan yemezler. O kadar leziz değiliz.’ Dedi ve karanlıkta bana gülümsedi. ‘Tabii sen bir istisnasın. İddiasına varım ki sen lezzetlisindir.’
‘Çok teşekkür ederim.’ Dedim uzaklara bakarak. Bunu bana söyleyen ilk kişi o değildi.

ilaydædward
ilaydædward
İnsan
İnsan

Mesaj Sayısı : 214
Reputation : 1
Kayıt tarihi : 13/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz