Twilight
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

New Moon 9. Bölüm (ÜÇÜNCÜ KİŞİ)

Aşağa gitmek

New Moon 9. Bölüm (ÜÇÜNCÜ KİŞİ) Empty New Moon 9. Bölüm (ÜÇÜNCÜ KİŞİ)

Mesaj tarafından ilaydædward Çarş. Tem. 14, 2010 7:07 pm


9.ÜÇÜNCÜ KİŞİ


Zaman öncesine oranla daha hızlı geçmeye başlamıştı. Okul, iş ve Jacob üçlemesi, takip etmesi düzenli ve kolay bir modeldi. Ve Charlie’nin dileği gerçekleşmişti: artık hiç de kötü bir halde değildim. Tabii ki, kendimi tamamen kandıramazdım.
Sanki kaybolmuş bir ay gibiydim. Gezegenim büyük bir felakette yok olmuş ama buna rağmen geride kalan boş uzayda dar daireler yörünge çizmeye devam eden ve yer çekimini yok sayan bir ay.
Motosikletime alışmıştım, yani Charlie’yi endişelendiren daha az bandajım vardı. Bu aynı zamanda, kafamdaki sesin yok olması da demek oluyordu. Sessizce panikliyordum. Şiddetli bir şaşkınlık içerisindeydim. Kendimi başka adrenalin getirecek aktivitelere hazırlıyordum.
Geçen günlerin hesabını tutmuyor, mümkün oldukça gelecekte yaşamaya özen gösteriyordum. Böyle olunca geçmiş silinmiyor, gelecekte de felaket gibi görünmüyordu. Jacob, ödev günlerimizin birinde beni şaşırtmıştı. Evlerine gittiğimde beni kapının önünde bekliyordu.
“sevgililer günün kutlu olsun.” Elinde minik pembe bir kutu vardı.
“ evet, kendimi salak gibi hissediyorum.”diye mırıldandım.”bugün sevgililer günü mü?”
Jacob üzülmüş gibi yaptı.”bazen her şeyi unutuyorsun. Evet, bugün şubatın on dördü. Ee, benim sevgilim olacak mısın? Madem bana elli sentlik şeker almadın, en azından bunu yap.”
Kendimi rahatsız hissetmeye başlamıştım.” Bu neleri kapsıyor?”” bildiğim şeyler, hayatım boyunca kölem olacaksın falan…”
“ Ah, tamam, eğer bu kadarsa…”Şekerleri aldım. Ama bazı sınırlara açıklık getirmek için bir yol bulmalıydım çünkü Jacob’layken bu sınırlar oldukça bulanıyordu.
“ Ee, yarın ne yapıyoruz? Yürüyüş mü, yoksa acil servis mi?
“Yürüyüş,”dedim “Saplantılı olan bir tek sen değilsin. Bu yeri kafamda kurduğuma inanmaya başlıyorum…”Boşluğa doğru baktım.
“bulacağız,” diye bana söz verdi.
“Cuma günü motosiklete binmeye ne dersin?”bu fırsatı görünce hiç kaybetmeden söze girdim.
“Cuma günü sinemaya gidiyorum.””Uzun zaman önce kafeteryada arkadaşlarıma söz vermiştim.”Mike sevinecekti.
Ama Jacob’un suratı düştü.
“sende gelirsin değil mi?”diye ekledim çabucak. Ama senin için yaşlılarla takılmak sıkıcı olabilir.”ikimizin arasında sınır çekmek şansını hiç kaçırmamaya çalışıyordum. Jacob’u incitmeye dayanamazdım. Birbirimize garp bir şekilde bağlanmıştık ve onun üzülmesine dayanamıyordum. Üstelik bu büyük sıkıntılı buluşmada bize eşlik etmesi-mike’a söz vermiştim ve bu sözü tutmak için içimde en ufak bir heyecan yoktu-oldukça cazip gelmişti.
“arkadaşlarınla buluşurken seninle gelmemi mi istiyorsun?”
“ evet,” dedim dürüstçe, eğer devam edersem kendimi ele verebilirdim.”sen orada olursan daha çok eğleneceğimi biliyorum. Quil’i de getir, hep beraber parti yaparız.”
“Quil çıldıracak. Büyük kızla.” Kıkırdadı. Embry’yi sormadım, o da bir şey demedi. Bende kıkırdadım.”onun için güzel kızlar getireceğim.”



Mike’ı İngilizce dersinde gördüğümde konuyu açtım.”selam mike”dedim ders bitiminde .” Cuma akşamı boş musun?
Bana baktı, mavi gözleri umutla parladı.”evet, boşum. Dışarı mı çıkmak istiyorsun?”
Kelimeleri dikkatlice seçtim.”grubu hazırlamayı düşünüyordum-kelimenin üzerinde durdum-hep beraber crosshairs filmini izleriz diye düşündüm.”Bu sefer dersime çalışmıştım, hatta film eleştirilerini bile okumuştum. Bu film başından sonuna kadar kanın gövdeyi götürdüğü bir filmdi. Romantik bir film izlemek için kendimi hazır hissetmiyordum.”sence nasıl bir fikir?””harika,” diye onayladı. Hevesi biraz kaçmış gibi görünüyordu.
“süper”
Bir saniye sonra aynı heyecanla geri geldi.”angela ve ben’i çağırmaya ne dersin? Ya da eric ve katie’yi?
Bunu bir çeşit çiftler gecesi yapmayı düşünmüş olmalıydı.”hepsine ne dersin?”dedim.”hatta jessica’yı da. Ve tyler’la conner, hatta lauren.”Quil’e çeşitli arkadaşlar diye söz vermiştim.
“tamam,”dedi Mike
“Ve.” Diye devam ettim.”la push’tan davet ettiğim bir çift arkadaşım var. O yüzden herkes gelirse senin minibüse ihtiyaç olacak.”

Mike’ın gözleri kısıldı.”bunlar sürekli der çalıştığın arkadaşların mı?”
“evet, ta kendileri,” dedim neşeyle.”Aslında ders vermek olarak da görebilirsin, onlar sadece ikinci sınıf öğrencileri.”
“ah,” dedi mike, şaşırmıştı. Birkaç saniye sonra gülümsedi.
Jessica ve Lauren, planın içinde benim olduğumu öğrendiklerinde bir bahane uydurdular. Eric ve Katie’nin daha önceden yapmış oldukları başka bir plan vardı, üçüncü hafta dönümleriydi ya da öyle bir şey. Lauren, mike’dan önce Tyler ve conner’ı kapmıştı, o yüzden o ikisi müsait değillerdi. Quil bile yoktu okulda kavga ettiği için, cezalıydı. En sonunda ben, mike, angela, ben bir de Jacob kaldık.
Azalan sayılar, mike’ın umutlarını azaltmadı. Sürekli Cuma gününden bahsedip duruyordu.
“yarın ve sonsuzu görmek istemediğine emin misin?” diye sordu öğlen yemeğinde, şu sıralar oynayan romantik komediden bahsediyordu.”oldukça iyi eleştiriler almış.”
“crosshairs’i görmek istiyorum.” Diye ısrar ettim.”aksiyon havasındayım. Bütün kan ve dehşete hazırım!”
“tamam.” Çılgının teki olduğumu düşünüyor olmalıydı. Okuldan eve döndüğümde, tanıdık bir arabanın evin önüne park etmiş olduğunu gördüm. Sonra Jacob’u gördüm, yüzünde kocaman gülümsemesi vardı.
“imkânsız!”diye bağırdım kamyonetten atlarken.”bitirdin! İnanamıyorum! rabbit’i bitirdin!”
“Dün gece. Bu ilk seyahatimiz.”
“İnanılmaz.”Çakmak için elimi uzattım.
Elini benimkine çarptı, ama çekmedi, parmaklarımı benimkilerine geçidi. “Bu gece arabayı ben mi kullanıyorum?”
“kesinlikle,” dedim ve iç çektim.
“ne oldu?”
“pes ediyorum, bunu geçemem. Sen kazandın. Sen benden büyüksün.
Omuz silkti, teslimiyetime şaşırmamıştı.”tabii ki de büyüğüm.”
Mike’ın minibüsü köşeden görününce elimi Jacob’un elinden çektim.”bu çocuğu hatırlıyorum.”dedi Jacob, mike yolun karşısına park ederken .”senin erkek arkadaşın olduğunu zanneden. Hala kafası karışık mı?”
Tek kaşımı kaldırdım. “bazı insanların cesaretini kırmak zordur.”
“işte ,” dedi Jacob düşünceli düşünceli, “bazen inat işe yarıyor.” “bazı zamanlarda da çok rahatsız edici oluyor.” Mike arabasından indi ve karşıya geçti.
“selam bella,”diye beni selamladı ve Jacob’a baktı. Jacob’a bir göz attım, ikinci sınıf öğrencisi gibi durmuyordu. Oldukça büyüktü, mike ancak Jacob’un omzuna yetiyordu. Kendim onun neresine geliyordum? Bunu düşünmek bile istemedim, yüzü de eskisine, hatta bir ay öncesine, oranla daha olgun duruyordu.
“selam, mike! Jacob black’i hatırlıyor musun?”
“pek değil.” Mike elini uzattı.
“eski bir aile dostu,”diye tanıttı Jacob kendisini, elini sıkarken. Gereğinden fazla sıkmıştı çektiğinde mike elini ovuşturdu.
Mutfaktaki telefonun çaldığını duydum.
“ Bunu almalıyım, Charlie olabilir,”dedim ve içeriye koştum.
Ben’di. angela midesini üşütmüştü ve o da angela olmadan gelmek istemiyordu. Bizi ekmek zorunda kaldıkları için özür diledi.
Beni bekleyen çocukların yanına giderken kafamı salladım. Angela’nın bir an önce iyileşmesini umdum. Sadece üçümüz, mike, Jacob ve ben bu gece yalnızdık.
Yokluğumda mike ve Jacob arkadaşlıklarını pek ilerletmiş gibi gözükmüyorlardı. Birbirlerinden birkaç metre uzakta duruyorlar ve göz teması kurmaktan kaçınıyorlardı. Mike somurtkandı ama Jacob her zamanki gibi neşeliydi.
“ ang hastalanmış,”dedim üzgün üzgün. “ O ve ben gelemiyorlar.”
“sanırım grip herkese yayılıyor. austin ve conner’a da bulaşmış. Belki de başka bir zaman gitmeliyiz.” Diye önerdi mike.
“ ben hala varım. Ama eğer gelmek istemiyorsan mike…”
“hayır, geliyorum,”diye sözünü kesti mike. “ sadece angela ve ben’i düşünüyordum. Haydi, gidelim” minibüsüne doğru yürüdü.
“ hey, Jacob’un arabasıyla gitsek, senin için sorun olur mu?” diye sordum. “arabasını yeni bitirdi de. Her şeyini kendi yaptı.” Böbürlenmiş, kendimi onur listesine girmiş bir öğrencinin annesiymişim gibi hissetmiştim.
“tamam,” dedi mike.
“tamam, o zaman,” dedi Jacob. Herkesten daha rahat gözüküyordu.
Mike, rabbit’in araka koltuğuna oturdu, yüzünde iğrenmiş bir ifade vardı. Jacob her zamanki gibi neşeliydi, mike’ın arkada oturduğunu unutmuş, neşeyle muhabbet ediyordu.
Mike bir anda stratejisini değiştirdi. İleriye eğildi ve çenesini koltuğun arkasına dayadı, yanağı nerdeyse benim yanağıma değiyordu. İleriye uzandım ve kafamı camda tarafa çevirdim.
“ bu şeyin radyosu çalışmıyor mu?”diye sordu. Jacob’un sözünü kesmişti. “evet,” diye cevapladı. “ama bella müzikten pek hoşlanmıyor.”
Jacob’a baktım, şaşırmıştım. Böyle bir şey söylememiştim.
“bella?” dedi mike.
“haklı,” diye mırıldandım, Jacob’un sakin profiline bakarak.
“nasıl olurda, müzikten hoşlanmazsın? Diye ısrar etti mike. Omuz silktim. “bilmiyorum, sadece rahatsızlık veriyor.”
“hmmm,” dedi mike.
Sinemaya geldiğimizde Jacob bana on dolar uzattı. “bu ne?” diye itiraz ettim. “ bu filme girmek için yeterince büyük değilim,” diye hatırlattı.
Kahkaha attım. “billy çaktırmadan seni bu filme soktuğum için beni öldürür mü?”
“hayır, ona benim masum gençliğimden istifade etmeyi planladığını anlatmıştım.”
Mike, aramızda geçenleri anlamaya çalışıyordu.
İçimden mike’ın çekip gitmesini diledim. Yüzü hala asıktı ve gruba katılmıyordu. Ama Jacob’la tek başıma film seyretmek de istemiyorum. Bunun hiçbir şeye faydası olmazdı.
Film tam beklediğim gibiydi. Daha başlangıcında, halen yazılar geçiyorken dört kişi patladı ve birinin kafası koptu. Önümdeki kız elleriyle yüzünü kapattı ve yüzünü sevgilisinin göğsüne dayadı. Sevgilisi omzuna hafifçe vurdu ve onu teskin etmeye çalıştı. Mike seyrediyormuş gibi gözükmüyordu. Yüzü, sinema ekranının üzerindeki perdeye takılmıştı.
Kendimi iyice koltuğa gömdüm ve insanların, arabaların ve evlerin şekli yerine ekrandaki renkleri ve hareketleri seyretmeye başladım. Sonra Jacob bıyık altından gülmeye başladı.
“ ne oldu?” diye fısıldadım “ah, hadi!” diye tısladı. “kan adamdan on metre ileriye sırladı. Ne kadar sahte!” bir bayrak direği adamı beton duvara çivilerken tekrara kıkırdadı.
O andan sonra bende filmi seyretmeye başladım, kargaşa iyice saçmalamaya başlayınca bende Jacob’la beraber güldüm. Onunla bu kadar eğlenirken, nasılda ilişkimizin bulanık sınırlar hakkında nasıl da kavga edebilirdim?
Hem Jacob hem de mike, koltuğumun iki tarafına kollarını koydular. İkisinin de avuç içleri dışarıya bakıyordu. Metal ayı tuzakları gibi açık ve hazır. Jacob her fırsatta elimi tutmaya alışmıştı ama bu karanlık sinema salonunda, mike yanımızdayken, eminim o da bunun zor olduğunun farkındaydı. Mike’ın da aynısını düşündüğüne inanamadım ama onunda eli aynen Jacob’un ki gibi duruyordu. Kollarımı göğsüme kavuşturdum ve ikisinin de yorulacağını umdum.
Önce mike pes etti. Filmin yarısına doğru kolunu çekti ve elini başına dayadı. Önce ekranda gördüğü bir şeye tepki veriyor ama sonra inledi.
“ mike iyi misin?” diye fısıldadım.
Önümüzdeki oturan çift mike tekrar inleyince dönüp baktılar. Ekranda yansıyan ışık sayesinde, yüzünden aşağı inen ter damlalarını görebiliyordum. Mike tekrar inledi ve kapıya gitmek üzere yerinden kalktı. Ben de onu takip etmek için kalktım ve Jacob da beni takip etti.
“sen kal ,” diye fısıldadım.”iyi olduğundan emin olup geleceğim.” Jacob yine benimle geldi.”senin gelmene gerek yok. Sekiz dolarlık katliamı seyretmeye devam et.” Diye ısrar ettim.
“ önemli değil. Böyle garip şeyleri seçmekte üstüne yok. Bu film çok sıkıcı.” Koridorda mike’ı bulamayınca Jacob erkekler tuvaletine girdi. Gelmesi işe yaramıştı.
“ içeride ve iyi,” dedi gözlerini devirerek. “ne hassasmış. Daha sağlam bir midesi olan birileriyle takılmalısın. Bazı zayıf erkekleri kusturan filmlere gülen birileriyle.” Böyle birini bulmak için gözlerimi açık tutarım.”
Koridorda yalnızdık. Sessizlikte mısır patlama seslerini duyabiliyorduk. Jacob kadife kaplı banka oturdu ve yanındaki boşluğa eliyle hafifçe vurdu. “orada bir süre kalacakmış gibi gözüküyor.”dedi.
İç çekerek ona katıldım. Sanki başka sınırları da bulandıracak gibi görünüyordu. Oturur oturmaz kollarını omzuma dayadı.
“jake,” diye itiraz ettim ve ileriye uzandım. Kolunu düşürdü, bu minik reddi çok umursamış gözükmüyordu. Uzandı ve elimi sıkı sıkı tuttu, öteki eliyle dirseğimden tuttu.
Bu cesareti nereden alıyordu? “şimdi bir dakika dur, bella,”dedi sakince. “söyle bana.” Yüzümü ekşittim. Bunu yapmak istemiyordum. Bir tek şu an değil, hiçbir zaman.
Hayatımda Jacob Black’ten daha önemli başka bir şey yoktu. Ama o bunu batırmayı düşünüyordu. “ne?” dedim yavaşça. “beni seversin değil mi?” “evet bunu biliyorsun.”
“şu kusan sersemden daha mı fazla?” dedi başıyla erkekler tuvaletini işaret ederken.
“evet,” dedim. “tanıdığın bütün erkeklerden daha mı fazla?” sakindi, sanki cevabım onun için önemli değildi çünkü zaten biliyordu. “kızlardan fazla,” “ama hepsi bu kadar.” Dedi. Cevap vermesi zordu. İncinir ve benden uzak durur muydu? Buna nasıl dayanırdım?
“evet,” diye fısıldadım.
Bana bakıp gülümsedi. “bu önemli değil, biliyorsun. Beni en çok sevdikten sonra. Ve benim yakışıklı olduğumu düşünüyorsan, rahatsız edici şekilde ısrarcı olmaya hazırım.”
“değişmeyeceğim,” dedim. Sesimi normal tutmaya çalışsam da, içindeki hüznü kendi belli ediyordu.
Yüzü düşünceliydi, artık dalga geçmiyordu. “hala onu düşünüyorsun, değil mi?”
Ürperdim. Sanki adını söylememesi gerektiğini biliyordu, aynı arabada müziği açmaması gibi. Benim hakkımda o kadar çok şey biliyordu ki. “bununla ilgili konuşmak zorunda değilsin.” Dedi başımı minnettar bir şekilde salladım. “mama bugün sana bunları söylediğim için kızma, tamam mı?” Jacob elime hafifçe vurdu. “çünkü ben pes etmiyorum. Oldukça fazla zamanım var.”

Derin bir iç çektim. “bu zamanı benim için harcamasan daha iyi olur.” Dedim. Aslında istiyordum. Özelliklede beni bu şekilde kabul ediyorsa, defolu bir eşya gibi.
“ bu, sen benimle olmaktan hoşlandığın sürece, yapmak istediğim tek şey.”
“ seninle olmaktan hoşlanmamayı düşünemiyorum bile,” diye dürüstçe itiraf ettim.
Jacob’un gözleri ışıldadı. “bununla idare edebilirim.” “sadece daha fazlasını bekleme.” Diye uyardım ve elimi kurtarmaya çalıştım. İnatla elimi tutmaya devam etti. “bu seni gerçekten rahatsız etmiyor değil mi?” ısrarcıydı, parmaklarımı sıktı.
“hayır,” dedim. Aslında güzel bir histi. Elleri benimkinden daha sıcaktı. Zaten bu günlerde sürekli üşüyordum. “ ve onun ne düşündüğü umurum da değil.” Jacob eliyle erkekler tuvaletini gösterdi. “ sanırım, hayır,” “o zaman sorun ne?”
“ sorun,” dedim. “bana verdiği anlamla sana verdiği anlam farkı.” “tamam,” elimi iyice sıktı. “bu benim sorunum, değil mi?”
“iyi,” diye homurdandım. “ama bunu unutma.”
“unutmam el bombasının pimi benim için çekili değil mi?”
Gözlerimi devirdim. Sanırım konuşmanın yönünü değiştirmek istiyordu. Sessizce gülümsedi, bir yandan eliyle avucumun içine hareketler çiziyordu.
“ bu komik bir iz,” dedi elimi incelerken. “nasıl oldu?” işaret parmağıyla, elimin üzerindeki uzun, gümüş rengi yarım ayı gösteriyordu. İz soluk tenim üzerinde zar zor seçiliyordu. “ gerçekten hangi izin nasıl oluştuğunu hatırlamamı mı istiyorsun?”
Anının canlanmasını ve içimdeki deliği daha da genişletip canımı yakmasını bekledim. Ama yine Jacob yanımda olduğu için hiçbir şey hissetmedim.
“ soğuk,” diye mırıldandı.parmağımı James’in dişleriyle yaptığı izin üzerine bastırırken.
Tam bu sırada, mike tuvaletten çıktı, yüzü bembeyazdı ve ter içindeydi. Korkunç gözüküyordu.
“ah, mike,” dedim. “erken ayrılmamızın sakıncası var mı?” diye fısıldadı. “tabii ki hayır,” elimi çektim yürümesi için mike’a yardım ettim. Her an düşebilirmiş gibi yürüyordu.
“ film çok mu ağır geldi?” diye sordu Jacob. Sesi hiç içten değildi. Mike ona ters ters baktı. “hiçbir kısmı görmedim ki,” diye mırıldandı. “ mide bulantım daha ışıklar kapanmadan başladı.”
“Neden bir şey söylemedin?” diye sordum azarlarcasına.
“boş bir mısır kovası alabilir miyim?” Diye sordu satış elemanına. Kız mike’a baktı ve kovayı Jacob’a uzattı. “lütfen arkadaşınızı dışarı çıkartın,” diye yalvardı. Yerleri silmesi gerekecek o olmalıydı.
Mike’ı serin ve nemli havaya çıkarttım. Derin bir nefes aldı. Jacob tam arkamızdaydı. Mike’ı arka koltuğa oturtmama yardım etti ve ciddi bakışlarıyla kovayı ona uzattı.
“lütfen,” dedi Jacob.
Buzlu gece havasının, arabanın içinde dolaşması için bütün camları aşağıya indirdik. Isınmak için kollarımı bacaklarıma sardım.
“yine mi üşüdün?” diye sordu Jacob ve ben cevap vermeden kollarını omzuma doladı sen üşümedin mi?” kafasını salladı. “ateşin falan olma,” diye mırıldandım. Donuyordun. Parmaklarımı alnına değdirdim, yanıyordu.
“jake yanıyorsun!” “iyiyim,” diye omuz silkti.
Kaşlarımı çattım ve tekrar alnına dokundum. Teni parmaklarımda tutuşuyordu. “senin ellerin buz gibi,” diye şikâyet etti. “ belki bendendir,” dedim.
Mike garip bir şekilde inledi ve sonra kovanın içine kustu. Yüzümü buruşturdum. Jacob omzunun üzerinden arabasının kirlenip kirlenmediğine baktı. Yol dönüşte daha uzun geldi. Jacob sessiz ve düşünceliydi. Sol kolu omzumdaydı. Ve o kadar sıcaktı ki, serin hava iyi gelmişti. Ön camdan bakarken suçluluk duydum. Jacob’u cesaretlendirmek istemiyordum. Bu gerçek bir bencillik olurdu. Kendi durumumu açık açık belirtmemiştim. Eğer küçük bir umut ışığı yakalarsa, bu onun için arkadaşlıktan başka bir şeye dönüşe bilirdi.

Beni anlaması için ne yapabilirdim? Boş bir kabuk gibiydim. aylardır kimsenin oturmadığı, boş bir ev. Şimdi biraz daha iyileşmiştim. Ön oda tamir edilmiş gibiydi. Ama hepsi bu kadardı, sadece minik bir parça. Jacob bundan daha iyisine, bir odadan daha fazlasına layıktı. Ne yaparsa yapsın beni eski durumuma sokamazdı.
Ama onu gönderemezdim. Ona çok ihtiyacım vardı ve bencildim. Belki kendi düşüncelerimi ona açıkça anlatabilirdim, o zaman beni rahat bırakırdı. Bu düşünce içimin ürpermesine neden oldu ve Jacob koluna daha da sıkı sardı.
Mike’ı kendi minibüsüyle evine bıraktım, Jacob beni geri götürmek için bizi takip etti. Bizim eve gelene kadar oldukça sessizdi. Acaba benim düşündüğümü mü düşünüyor, diye merak ediyordum. Beklide fikirleri değişiyordu.
“kendimi davet ettirdim, saat henüz erken,” dedi kamyonetimin yanına park ederken. “ama sanırım ateş konusunda haklısın. Kendimi garip hissediyorum.”
“ah hayır, sen de mi? Seni evine bırakmamı ister misin?” “hayır,” kafasını salladı. “henüz hasta değilim. Sadece garibim. Eğer kötü olursam, kenara çekerim.”
“ gider gitmez beni arar mısın?” “tabii tabii,” kaşlarını çattı ve karanlığa bakarak dudağını ısırdı.
Arabadan inmek için kapımı açtığım da hafifçe bileğinden kavradı ve beni tuttu. Tekrar teninin sıcaklığını hissetim.
“ ne oldu jake?” diye sordum. “sana bir şey sormak istediğim bir şey var , bella… Ama modası geçmiş olabilir.”
Derin bir nefes aldım. Sinemadaki konuşmamızın tekrar edeceğini hissediyordum. “ dinliyorum,”
“ biliyorum, oldukça mutsuzsun. Ve belki hiç faydası olmaz ama sadece bilmeni istiyorum ki, ben her zaman yanındayım. Seni hiçbir zaman bırakmayacağım. Bana her zaman güvenebilirsin. Vay be, gerçekten modası geçmiş sözler oldu. Ama artık biliyorsun değil mi? Seni asla incitmem.”
“ evet, jake, biliyorum. Ve sana zaten güveniyorum., hatta senin sandığından daha çok.”
Yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı ve ben dilimi kesmek istedim. Ona tek kelime yalan söylememiştim ama belki söylemeliydim. Gerçek yanlıştı ve onu incite bilirdi. Onu bırakmalıydım.
“ sanırım eve gitsen iyi olacak,” dedi. Hemen arabadan indim. “ beni ara!” diye seslendim arkasından. Onu giderken izledim. Gittiğinde boş sokağa bakakaldım. Bende kendimi biraz hasta hissediyordum ama fiziksel olarak değil.
Jacob black’in benim erkek kardeşim olarak doğmuş olmasını nasıl da isterdim, benim gerçekten kan bağı olan kardeşim, o zaman yasal olarak ta bana dava açıp beni bırakmasını isteyebilirdim. Tanrı biliyor ya, Jacob’u hiçbir zaman kullanmamıştım ama şu an kendimi buna inandıramıyordum. Hatta onu sevmeyi bile düşünmemiştim. Tek bildiğim sevginin bazı insanların gücünü bitire bildiğiydi. Tamir edilemeyecek kadar çok kırılmıştım. Ama şu an Jacob’a ihtiyacım vardı, benim için bir ilaç gibiydi. Onu destek olarak o kadar uzun süre kullanmıştım ki, artık başka hiç kimseyle planlar yapamıyordum. Şimdi onu incitemezdim ve onu incitmekten koruyamazdım da. Zaman ve sabrın beni değiştireceğini düşünüyordu ama yanılıyordu.
O benim en yakın arkadaşımdı. Onu her zaman sevecektim ama bu hiçbir zaman yeterli olmayacaktı. İçeriye girdiğimde telefonun yanına oturdum.
“ film bitti mi?” Charlie, içeri girdiğimde şaşırmıştı. Televizyondan sadece yarım metre uzaklıktaydı. Heyecanlı bir maç olmalıydı. “ mike hastalandı.” Diye açıkladım. “midesini üşütmüş.”
“sen iyi misin?” “şu an iyiyim.”
Mutfak tezgâhına eğildim, ellerim telefondan birkaç santim uzakta, aramasını bekliyordum. Onu eve bırakmakta ısrar etmeliydim. Dakikalar gittikçe ilerliyordu. On. On beş. Ben kullanırken bile on beş dakika sürerdi. On sekiz dakika. Telefonu aldım ve tuşlara bastım. Çaldı, çaldı. Belki billy hastaydı. Belki yanlış çevirmiştim. Tekrar denedim. Sekizinci çalışta, tam kapatmak üzereyken billy açtı.
“ alo?” dedi. Sesi ihtiyatlıydı, sanki kötü haber bekler gibiydi.
“ billy, ben bella. Jake eve geldi mi? Buradan yirmi dakika önce ayrıldı.”
“ burada,” dedi billy donuk bir sesle.
“ beni araması gerekiyordu. Buradan ayrılırken kendini iyi hissetmiyordu , bende merak ettim.”
“aramak için oldukça hasta. Şu an pekiyi hissetmiyor.” Billy mesafeli konuşuyordu. Jacob’un yanında olmalıydı.
“ eğer yardıma ihtiyacınız olursa, bana haber ver. “dedim. “ hemen gelirim.” Billy’i düşündüm, tekerlekli sandalyesindeyken jake’e bir faydası olmazdı.
“ hayır, hayır, “dedi billy çabukça. “ biz iyiyiz. Sen orda kal.”
Çok kaba konuşmuştu.”
“tamam,” dedim.
“hoşça kal bella.”
Hat kesildi
“ güle güle diye mırıldandım.
En azından eve varmıştı. Garipti ama şimdi daha çok merak etmiştim. Ağır adımlarla yukarıya çıktım, içim içimi yiyordu. Belki de yarın işe gitmeden önce evden erken çıkıp ona uğrardım. Çorba götürürdüm, buralarda bir yerlerde bir kutu çorbamız olmalıydı.
Sabah katlığımda bütün planların ertelendiğini fark ettim. Saatim dört buçuğu gösterirken banyoya koşturdum. charlie yarım saat sonra beni yerde buldu. Uzun bir süre bana baktı. “sen mideni üşütmüşsün.”dedi.
“evet,” diye inledim.
“ bir şeye ihtiyacın var mı?”
“ benim için Newton’u arar mısın?” dedim boğuk bir sesle. “ onlara, mike’a olanın bana da olduğunu ve bugün gelemeyeceğimi söyle. Üzgün olduğumu da söyle.”
“ tabii, sorun değil.”
Günün geri kalanını banyonun yerinde geçirdim. Katladığım havluya bir kafamı dayayıp uyudum. Charlie işe gitmesi gerektiğini söyledi ve susuz kalmayayım diye yere bir bardak su bıraktı.
Eve geri geldiğinde uyandım. Oda karanlıktı, gece olmuştu. Beni kontrol etmek için yukarı çıktı. “hala yaşıyor musun?”
“sayılır,” dedim
“bir şeye ihtiyacın var mı?”
“hayır, teşekkürler.”
“tamam, o zaman,” dedi ve mutfağa gitti. Birkaç dakika sonra telefonun çaldığını duydum. Charlie kısık sesle birisiyle konuştu.
“ mike kendisini daha iyi hissediyormuş,” diye seslendi.
Evet, bu cesaret vericiydi. Benden sekiz saat önce kadar hastalanmıştı. Sekiz saat daha. Düşüncesi midemi bulandırmaya yetti ve kafamı tuvalete soktum.
Katlığımda başım yine havluya dayalıydı ama bu sefer yatağımdaydım ve dışarısı aydınlıktı. Taşındığımı hatırlamıyordum, herhalde Charlie beni odama kadar taşımıştı, hatta yatağımın kenarına bir bardak su bırakmıştı. İçimin yandığını hissetim. Bütün suyu içtim
Bulantıların tekrar başlamaması için yavaşça kalktım. Güçsüzdüm ve ağzımda iğrenç bir tat vardı ama midem iyiydi. Saatime baktım. Yirmi dört saatim dolmuştu. Kendimi fazla zorlamadım, sadece kahvaltıda biraz tuzlu kraker yedim. Charlie iyileştiğimi görünce rahatlamıştı. O günü banyoda geçirmeyeceğimi anladığımda hemen Jacob’u aradım.
Telefona Jacob cevap verdi ama sesinden hala hasta olduğu anlaşılıyordu.
“alo?” sesi çatlak çıkmıştı.
“ ah jake,” dedim. “sesin korkunç geliyor. “
“korkunç hissediyorum,” diye fısıldadı.
“seni benimle dışarıya çıkmaya zorladığım için özür dilerim. “
“çıktığım için memnunum.” Hala fısıltıyla konuşuyordu. “ kendini suçlama, bu senin hatan değil.”
“yakında iyileşeceksin.” Diye söz verdim. “ ben bu sabah kalktığımda iyiydim.”
“sen de mi hastaydın?”
“ evet. Ama şimdi iyiyim.”
“ bu iyi.” Sesi kesildi.
“ birkaç saat sonra iyileşeceksin,” diye cesaret verdim. Cevabını zorla duydum. “sanırım benimki farklı bir hastalık.”
“sen de mideni üşütmedin mi?
“ hayır, bu başka bir şey.”
“neyin var?”
“ her şeyim,” diye fısıldadı. “her yerim ağrıyor.” Sesinde inanılmaz bir acı hissediliyordu.
“senin için ne yapabilirim jake? Ne getireyim sana?”
“hiçbir şey. Buraya gelemezsin.” Birden terslendi. Bu hareketi bana billy’nin geçen geceki davranışını hatırlatmıştı.
“sana bulaşan bana da bulaştı.”
Beni duymazdan geldi. “seni arayacağım.”
“Jacob”
“kapatmam gerek,” dedi aceleyle.
“kendini iyi hissetiğin zaman beni ara.”
“tamam,” dedi. Sesinde garip bir burukluk vardı.
Bir süre sessizlik oldu. Bana güle güle demesini bekledim ama o da beni bekliyordu.
“yakında görüşürüz.” Dedim en sonunda. “aramamı bekle ,” dedi tekrar. “tamam, hoşça kal Jacob,”
“bella.” Adımı fısıldadı.


ilaydædward
ilaydædward
İnsan
İnsan

Mesaj Sayısı : 214
Reputation : 1
Kayıt tarihi : 13/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz